Bir televizyon dizisinin tanıtımdan aldım bu gördüğünüz kareyi... Dizinin ya da kanalın adının önemi yok, zira birçok dizide kullanılıyor şehit cenazesi teması...Akılda kalmak, seyirciye duygu yüklemek adına doğru bir yöntem olabilir de, acaba bir sorun yok mu? Eski dönemlerde, haber bültenlerinde, daha fazla reyting almak adına gerçek şehitlerin cenaze haberlerini kullananlar oldu.
“Yaşasaydı 3 ay sonra evlenecekti” ya da benzeri, insanları ağlatmak için yazılmış duygusal metinleri olurdu o haberlerin, ağıt ve feryatlardan ses açılır altına dokunaklı bir müzik döşenirdi. RTÜK, çok doğru ve yerinde bir müdahalede bulundu reyting için istismar edilen gerçek şehit haberlerine...
Gerçek şehitlerin reyting aracı olmasını engellediğimiz bir yerde dizilerin, senaryo gereği şehitlerine ağlanacak sahneler çekiliyor üst üste.
Bize ayıp olmaması önemli değil, ‘Gerçek şehitlere acaba ayıp mı ediyoruz?’ diye durup düşünmemiz lazım artık.
EDEPSİZLİĞİN İŞ YAPTIĞI ÜLKE...
Çiğ Köfteci Ali Usta’ymış adı, çiğ köftesi güzeldir belki ama kibarlıktan zerre nasibini almamış belli ki... Son günlerde ünlü, çünkü gitar çalan bir çocuğu tokatladı, müşterilerine kaba davrandı ve babasının yanındaki
Şarkı sözlerinde günah, suç, avına çıkmak gibi saçma bir tartışmanın içindeyiz günlerdir.
Cem Karaca’nın ‘Namus Belası’ parçasında “Yüz bin kere tövbe eder, yine şarap içeriz” dizesini, sansürledi birileri...
O şarkıda bir yere takılacak olsam, “Namus belasına gardaş, kıydığımız can bizim” dizesi olurdu tercihim ama şarkı bu sonuçta.
Çoğu kişi bilmez, Cem Karaca ve Apaşlar’ın 1967’de yaptığı bir eser vardır, ‘Dedi ki-Yok Yok’, müthiştir.
1860 yılında ölen halk ozanı Erzurumlu Emrah’ın şiiridir o şarkının sözleri:
“Dedim on beş nedir, dedi yaşımdır. Dedim daha var mı, söyledi yoh yoh.
...
- Ocak 2018’de ihraç ettiği kabaktan yüzde 14 daha azını ihraç etmiş Ocak 2019’da Türkiye. Patlıcan ihracatında azalma oranı yüzde 23.Patateste yüzde 49. Biber de yüzde 22, salatalık ve kornişonda yüzde 21. Yani marketteki fiyatları ürünler ihracata gitti diye açıklayamıyoruz.
- Her yıl 50 milyon ton civarında meyve-sebze üretiyor Türkiye. Ürettiğinin yüzde 30 ile yüzde 40 arasındaki bir bölümünü üretim, dağıtım, tüketim zincirinde kaybediyor. Bu sene de kaybedilen ürün diğer senelerden fazla değil. (ihraç ettiğimizin 4 katı kadar ürünü kaybetmek de büyük sorun.)
- Market raflarındaki fiyatları kontrol ettiğimiz kadar üreticiye satılan gübrenin, tohumun da fiyatını kontrol etmek gerekiyor. O fiyatları makul seviyeye çekmeden market raflarının düzelmesinin imkanı yok.
- Market-lerin pahalı ürünleri satmama kararı hatalı bir karar. Çiftçinin malı elinde kalırsa gelecek sene ya hiç ekim yapmaz ya da yerine başka ürün eker ki, o zaman fiyatlar daha da yükselir.
- Çare planlı ekime geçilmesi ve ve ekilmeyen arazilerin hızla tarım sektörüne kazandırılması diyor tüm uzmanlar ama bugün başlasak yarın sonuç verecek önlemler peşinde koşuyoruz şu an. Oysa ihtiyaç daha uzun soluklu önlemler
Bir internet sitesine bakıyordum çarşamba günü.
Manşette Arda Turan-Berkay kavgasına dair ilk duruşmada yaşananların haberi vardı.
Üç haber sonra da, Asena’nın birlikte olduğu genç iş insanının ailesinin, evli olduğu dönemde adı ihanet iddialarına karıştığı için Asena’yı gelin olarak istemediği yazılmıştı.
Kaderin cilvesine bakın...
Birinci haberin öznesi olan Berkay, üçüncü haberin de gizli öznesi olan kişi aynı zamanda.
Birincisinde, eşine söylendiği iddia edilen “Evli olmasan seni kaçırmazdım” sözünü namus meselesi yapan adam, üçüncü haberde evli olduğunu bildiği bir kadınla beraber oldu.
Kaderin cilvesi dediğim durum bu.
Ünlülerin cenaze törenlerinde tabut başında fotoğraf çekilmesi rezilliğini Harun Kolçak vefat ettiğinde yazmıştım. Aradan geçen zaman diliminde bu çirkinlik artarak devam etti. En son Ayşen Gruda’nın cenaze töreninden sonra da, aklı başında insanlar bu tabut ve acı fotoğrafçılığına karşı seslerini yükselttiler. Tamam, elde akıllı telefon, tabut başında ünlü fotoğrafı peşinde koşmak ayıp da başka ayıplar da var. Mesela günlerdir cenaze törenine katılmayan ünlüler konuşulup duruyor.
Görüntü için...
İnanın, Gruda’nın hiç umurunda değil cenazesine kimlerin katılıp katılmadığı... Haftalarca hastanede yaşam savaşı verirken sanatçıyı ziyaret etme zahmetine katlanmayan, son kez de olsa iki güzel cümle kurmamış insanlar cenazeye gitse ne olur, gitmese ne olur? Belki çok ayıp yazacağım şey ama sadece kameralar olduğu için cenaze törenine giden, mikrofonlara iki şey söyleme derdine düşen hiç yok mu acaba? Çok acı ama “Yok, olur mu öyle şey” diye cevap veremiyorum bu soruya. Keşke Ayşen Gruda tüm sevdiklerini hastanede görebilseydi. Sadece o değil, tüm ağır hastalar için geçerli aynı dileğim...
Yaşarken söylemeli
Sevdiğimiz insanlara olan duygumuzu gösterme yerimiz, ardı olmamalı.
Kuzey Irak’ta, Duhok’a bağlı bir kasabanın adı Şeladize.
Cumartesi gününe kadar ne adından haberimiz vardı ne de orada, hemen yakınlardaki Sire’de bir Türk Silahlı Kuvvetleri üssü olduğundan.
Yazının başlığı Şeladize’de ne oldu ama asıl önemlisi ne olmadığı...
PKK’nın arzusu, provoke ettiği yerel halkın Türk üssüne saldırması ve açılan karşı ateşle de bir katliam yaşanmasıydı.
Bu sayede, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki askeri varlığını tartışmaya açacak, Türk askerini de sivil halkın üzerine ateş açan bir güç diye göstereceklerdi.
Bu oyuna gelinmedi, sadece bir kaç araç gereç ve çadır zararıyla atlatıldı olay.
Kuzey Irak Başbakanı Neçirvan Barzani, dün bir basın toplantısı düzenledi ve hem Türk Hava Kuvvetleri’nin hafta içerisinde bölgeyi bombalamasının hem de dün yaşanan olayların sorumlusu olarak PKK’yı ilan etti.
Bazı isimler vardır, onlar öldüğünde hiç tanımasak bile bir boşluk duygusu oturur içimize, bir üzüntü duyarız.
Son örneği, Ayşen Gruda oldu bu duygunun.
Mahallede iki ağaç arası ya da bir ağaçla üst üste dizilmiş taşlardan oluşan kale direğim de öldü biraz Gruda’yla.
Misket oynarken baş altı seçtiğim ve nedense en kıymetlisi saydığımız içi lacivet-sarı-kırmızı misketlerim dağıldı biraz.
Benim çocukluğumda her mahallede, her sokakta, toprak bulmak, görmek mümkündü.
O toprakta çivi oynardık hiç top bulamasak ya da topumuz patlamış olsa...
Kız-erkek oyunlarımız da vardı, uzatılmış don lastiği gibi lastiklerden atlama ya da sek sek oynardık ya da kukalı saklambaç.
‘Mustafa Kemal Atatürk
ve Temizlik’ kitabın adı, yazarı Yılmaz Özdil.
Önce 11 TL’den satıldı, şimdi de indirimle 7.15 TL’ye...
Bir de 10’lu seti var, hepsini alırsanız 99 TL yerine 64.35’ten alabiliyorsunuz.
O set içerisinde ‘Atatürk ve Annesi’,
‘Atatürk ve Hayvan Sevgisi’ gibi anlaşılabilir kitapçıklar var da, ‘Atatürk ve Temizlik’
adına da kitap yazdınız mı, iş Atatürk’ü sevmek ya da çocuklara tanıtmaktan çıkıyor biraz.