Haymana, Ankara’nın merkeze en uzak ilçesi. Yıllardır kaplıcalarını duyurmaya çalışıyorlar, suyunun zengin özelliklerine dair bir sürü rapor paylaştılar medya şirketleriyle. Ne o raporlar, ne yaptıkları yatırımlar ne de Kurtuluş Savaşı tarihinde Haymana’nın sahip oldukları asla haber olmadı. Haymana, önceki gün her yerde haberdi, zira ilçe belediye başkanı TRT Kurdi’de yayınlanan ‘Çepik’ programının sunucusu ve sanatçılarıyla birlikte takım elbiseleriyle kaplıca havuzuna girdiler.
Görüntü alışılmışın dışında olsa bile amacına hizmet etti ve Haymana kaplıcaları ilk kez tüm medyada haber oldu. Kaplıca sularının zenginliğine dair bilimsel raporları, ilçenin turizm potansiyeline dair verilen bilgileri önemseyen medya, üzerine atladı bu görüntünün. Sadece Haymana özelinde değil bu aykırı durum sever halimiz. Tartışma programlarında kavga çıkaran, sesini yükselten konuk, sakin sakin anlatan konuktan her zaman daha fazla reyting alıyor. Futbol programında argo, saygılı cümlelerden daha fazla ilgi çekiyor. Kadın kuşaklarında yayınlanan programlarda, eli belinde herkese atar yapanlar öne çıkıyor, ölçülü olanlar hemen eleniyor. Yasaklanan evlilik programlarında en uzun süre stüdyoda kalan
Yüzünü hiç görmediğiniz... Adını ilk kez duyduğunuz...
Hayatta belki bir, belki iki kere görebileceğiniz bir çocuğun içinde kelebekler uçurduğunuzu okumak nasıl bir duygu acaba?
Diyarbakır Bismil’de yaşıyor Beritan... Bu sene ilkokulu bitirecek, ortaokul için evinden çok uzağa gitmek zorunda kalacaktı. Hani biz İstanbul’da çocuklar evden çıktığında hava karanlık oluyor diye çok konuştuk ya, siz Bismil’den başka bir ilçeye gidişin karanlığını düşünün bir...
Kız çocukları okusun diye uğraşıyor ülke ya, Beritan’ın uzak bir yere gitmek zorunda kalmasının belki de okul hayatını tehlikeye atabileceğini düşünün lütfen.
Beritan’ın yazdığı mektubun alıcısı, okulu yaptıran Ebru Yaşar olsa da hepimize yazılmış bir mektup bu.
Bilmem kaç karat tek taşlar, bilmem kaç beygir, bilmem ne özellikli otomobiller, bilmem kaç metre yatlar bir yanda, içinde kelebekler uçurduğunuz bir
- 2015 yılında ‘netzpolitik.org’ adlı internet sitesinde çalışan iki gazeteci, Alman Anayasayı Koruma Dairesi’nin, interneti gözetleme faaliyetlerini artırmayı planladığına dair yayınladıkları bir haberde, devlet gizli belgelerinden alıntılar yaptı. Alman Yargısı, her iki gazetecinin ‘casusluk ve vatana ihanet’ suçlamasıyla yargılanmasına karar verdi.
- 2016 yılında Almanya’nın en büyük hafif silah üreticilerinden biri olan Heckler & Koch ile Federal Hükümetin, Meksika’ya yasadışı silah satışı için yasaları zorladığını gösteren belgeleri Ölüm Şebekesi adlı kitapta yayımlayan 5 gazeteci hakkında, gizli belgeleri yayımladıkları için soruşturma açıldı.
- Ülkenin en önemli basın kuruluşlarından Der Spiegel’in binası 1962 yılında polis tarafından basılmıştı. Baskının nedeni, Batı Almanya Ordusu’nun NATO standartlarına göre zayıf olduğunu gösteren bir rapordu. Derginin genel yayın yönetmeni, yazı işleri müdürleri, haberi yapan muhabir hapse atıldı. O dönem Almanya Başbakanı olan kişi şimdi adını taşıyan vakıf çok ünlü olan Konrad Adenauer’dı.
- Bunları yazarken unutmamız gereken bir isim daha var. Frankfurter Allgemine Zeitung’un eski editörü, Ortadoğu Uzmanı Udo Ulfkotte,
2014 yılında
Küçük Emrah ilk albümü ‘Ağam Ağam’ı çıkardığında, 1983 yılıydı. Onun “Bu aralar işsiz güçsüz galiba” dediği Cihat Tamer 1959’da tiyatroya başladı.
İlk kamera karşısına geçtiği yıl 1971 ki, tam da Küçük Emrah’ın doğduğu yıl bu yani.
İster ‘Perihan Abla’ dizisinden, ister Devekuşu Kabare’nin ‘Yasaklar’ oyunundan, ister ‘Bizimkiler’den fark etmez, bir sürü yerden ve rolden hatırlamak mümkün Tamer’i...
Küçük Emrah’ın oyunculuğunu birden fazla kere eleştirmiş olabilir. Birçok tiyatro sanatçısı, bugün ekranda olan oyuncuları beğenmiyor.
Bir dönem hayatımızın en önemli dizilerinden biri olan ‘Tatlı Hayat’ın çekimleri sırasında üst üste tekrarlar nedeniyle Türkan Şoray’ın, deyim yerindeyse dili şişmiş ama karşısındaki tiyatroculara bir şey olmamıştı, gözlerimle gördüm o olayı.
Tamam Cihat Tamer, adını vererek Küçük Emrah’ı çok kere eleştirdi ama böyle mi cevap verilir?
Babası yaşındaki adamdan “Arkadaş” diye bahsetmek, “Hadsiz”, “Saygıyı hak etmiyor” falan diye cümleler kurmak neyin nesi acaba?
Bu ülkede belirli bir yaşa geldiğinde, hiç genç olmamış gibi yaşamayı marifet sayıyor insanlar. Sadece kendi hayatlarına değil, herkesinkine müdahale ediyorlar bir de...
Ece Hakim, genç bir oyuncu olarak girdi yaşamımıza...
Harvard Üniversitesi’ni kazandığı haberi geldiğinde, “Henüz şöhret basamaklarının başındayım” falan demedi, ABD’ye uçtu. Sosyal medyada paylaştığı bu fotoğrafın altına yapılan bir yorum sayesinde hatırladık Ece’yi.
Şöyle yazmış bir takipçi:
“Sadece okulunla ve derslerinle ilgilen Ece’cim. Ailen seni bu soytarılıklara, bu gereksiz aktivitelere katılman için göndermedi. Ailen sen orada okuyabil diye burada kim bilir neler çekiyor, neler yaşıyor bunları unutma. Ve kafanı derslerinden kaldırma.”
Nesi soytarılık acaba bu fotoğrafın?
Karedeki tüm gençlerin Harvard’a kabul edilecek kadar çalışkan olmalarına takılmayın, sıradan bir üniversitede de çekilebilirdi bu fotoğraf.
İşte bu da oldu sonunda...
Bir babanın intiharını kutsadı Türkiye.
Oğluna, okulun istediği pantolonu alamadığı ve oğlu okuldan geri yollandığı için intihar eden baba diye duyduk İsmail Devrim’in adını.
İlk acımasızlığımız oğlunun fotoğraflarını paylaşmak oldu hiç düşünmeden.
Ardından siyasi kamplardan bir yaylım ateş başladı, “Al sana kriz” dedi birileri, “babanın psikolojik sorunları vardı” diye yanıtladı diğerleri.
Diyelim ki olay baştan sona doğru, İsmail Devrim pantolon yüzünden intihar etti.
Bir babanın geride tüm hayatı boyunca boşluğunu hissedecek ,kendini suçlayacak bir evlat ve aile bırakma hakkı var mı sizce?
İntiharı, onurlu bir duruş, bir sevgi göstergesi, olarak sununca, çocuğunun okul listesini tamamlayamayan ya da ihtiyaçlarını karşılayamayan diğer babaları, çocuklarının gözünde ne hale getirdiğimizi hiç düşündük mü acaba?
"Issız bir adaya düşecek olsan yanına almak istediğin üç şey ne olurdu?" diye bir soru sorulurdu bizim çocukluğumuzda.
Şimdi sorulmuyor, sorulsa da cevabı belli zaten, “Akıllı telefonum, şarj ve taşınabilir internet cihazım” diye cevap verecek herkes.
Artık kimsenin karşısındakiyle göz teması kuramadığı bir zaman diliminde yaşıyoruz.
Gördüğümüz her güzel şeye akıllı telefonun kamerasından bakıyoruz.
Kalabalıklar, arkadaşlar ve aile arasında olsak da, müthiş bir yalnızlık duygusu yaşıyor insanlar dijital esaret nedeniyle.
İstatistiklere göre Türkiye’de insanlar her 13 dakikada bir akıllı telefonlarına ve sosyal medya hesaplarına bakıyorlarmış.
Sadece yetişkinler değil, çocuklar için de aynı durum geçerli. Son dönemin en gözde işi haline gelen YouTube kanalı sahibi olanların gözü, 9-13 yaş aralığında.
Sayıları o kadar çok ki, kimin ne kadar popüler olacağına aslında onlar karar veriyor.
Zenginlerin yeni akımı diye ortaya çıktı Falling Stars...
Türkçe karşılığı ‘Düşen Yıldızlar’ olan ama aslında parası olup da ününü yükseltmek isteyenlerin kullandığı bir yöntem bu. Özel bir jetten ya da lüks bir otomobilden düşmüş gibi poz veriyor insanlar.
Ne bir amacı, ne faydası, ne de zeka ışıltısı var bu salgının...
Rus bir DJ’in başlattığı bu garip akımdan, pazar günü, Seda Sayan’ın fotoğrafını görünce haberdar oldu memleketin büyük kısmı.
Şarkıcının düşmüş gibi poz verme kısmında bir sorun yok da kalan kısım akıma pek uygun değil.
Bugüne kadar başkalarının paylaştığı karelerde özel uçaklar ve değeri milyon euro’ya yakın arabalar var.
Sayan, Türkiye’nin en ünlü simit markasının Londra şubesinden çıkarken düşmüş gibi poz verdi.
En lüks ulaşım araçlarıyla simit birbiriyle pek uyuşmuyor doğrusu.