ŞADİYE HANIM, ADA SAHİLLERİNDE BEKLENEN KADIN...

17 Kasım 2017

Çarşamba günü, Yunanistan kanallarından birinde rastladığım ‘Ada Sahillerinde Bekliyorum’ şarkısının bir zamanlar Kıbrıslı Türklerle dalga geçmek için söylendiğini yazmıştım.

O öğleden sonra Hıncal (Uluç) Abi aradı, uğruna şarkının yazıldığı Şadiye Hanım’ın hikayesinin bilinmeyenlerini anlattı.

Önce bilinen kısmını yazayım: Şarkının hikayesi zengin konak kızı Şadiye Hanım ile fakir genç Suat Bey’in aşkı üzerine kuruludur.

Sevdiği kızın ailesinin istemediği adam olan Suat Bey, fırtınalı bir gecede, denize yürür ve ada sularında gözden kaybolur.

Ertesi gün, fırtına diner ve Şadiye Hanım’ın “Suat, babamı nihayet izdivacımıza ikna ettim, gelip beni ailemden isteyebilirsiniz” yazan mektubu gelir. Hikayenin buraya kadar olan kısmını biliyordum da sonrasını
yeni öğrendim.

Şadiye Hanım hayatına New York’ta devam etmiş. Ama her yaz bir aylığına İstanbul’a gelmiş ve hep Tarabya Oteli’nde konaklamış.

Yazının Devamı

ELÇİN SANGU ÖPÜŞÜNCE

15 Kasım 2017

Elçin Sangu’nun sevgilisi, ‘Mutluluk Zamanı’ filminde Sangu’nun öpüşme sahneleri başlayınca salondan çıkmış, sahneler bitince geri girmiş. Bir süredir tartışılıyor konu, genç adam da “ABD veya İsviçre’de büyümedik. Benim kişisel tercihim bu tarz sahneleri izlememek yönünde” diye açıklama yapmış. Kişisel bir tercihi eleştirmek ya da övmek mümkün ama kimseye tercihini değiştir deme hakkı yok kimsenin. Zaten yazının konusu da bu değil aslında...

Erkek bakış açısının, kadının bedenine kalbinin içindekinden daha fazla değer biçen hali benim takıldığım. Mesela kadın sanatçının rol gereği “Seni seviyorum”, “Sensiz yaşayamam” demesinden rahatsız olmaz erkekler, ya da çok sevgi dolu bir bakıştan ama öpüşmesinden rahatsız olur. Eğer mesele dudak dudağa gelmekse, Elçin Sangu ya da bir başkası, gerçek hayatta ya da rol gereği, boğulmakta olan birisine suni teneffüs de yapıyor olabilirdi.

Özetlemek gerekirse başka bir erkeğin sevdiğimiz kadının bedeni üzerindeki izlerine değil de, kalbinde bıraktığı izlere bakmayı öğrenemedik bir türlü...

Şeyma’yı sevmek ya da sevmemek

Tamam, Şeyma Subaşı’yı seven kadar sevmeyen de var. Subaşı verdiği tek röportajda kurduğu cümlelerle kendisini

Yazının Devamı

SADECE TÜRKİYE’DE OLUR...

13 Kasım 2017

Ders kitabına, bir komedi filmi esprisini gerçek zannederek, “4. element tahta” diye yazabilen yayıncı, o kitaba okumadan onay veren bürokrat ve rezalet ortaya çıktıktan sonra da kimsenin bedel ödemediği düzen,

Yeni yapılacak opera binasının mimarisini konuşmayı, sanattan konuşmak zanneden iyi niyetli saflık,

İlan edilmiş bir sınav sistemini daha uygulamaya başlamadan beş kere değiştirmek ve sınav sistemi tartışmasını, eğitimde daha iyiyi aramak zanneden garip inanış,

Uçakta karısını yanağından öpen adama ‘iffetsiz’ etiketi yapıştıran ve “Burası Türkiye, edepli olacaksınız!” diye racon kesen ama yaptığının röntgencilik ve gerçek edepsizlik olduğunun farkında bile olmayan aymazlık,

Gölcük Müftüsü olduğu dönemde “Mağazalarda ambalajı açılmış ürünler hep yarı fiyatına satılır. Anlayana” diye yazan ve kadınların tepkisini çeken kişinin Düzce İl Müftü Yardımcısı olarak terfi ettirilmesine şaşıran optimist tavır,

“Akaryakıt ürünleri zamlanınca otomobil satışları düşer, toplu ulaşım kullananların sayısı artar” diye öğretilen iktisat teoremini çöpe atan araba sevdası,

Maalesef ve ancak Türkiye’de oluyor...

DENKTAŞ’I ŞİKÂYET EDEN ADAM...

Yazının Devamı

ATATÜRK’ÜN UŞAĞI OLMAK...

10 Kasım 2017

10 Kasım 1938 sabahı, her zaman Atatürk’ün yanında olmaya çalışanlar, Dolmabahçe Sarayı’na gelmek yerine, yeni iktidar sahiplerine yaranmak için Haydarpaşa Garı’na koşup, ilk trenle Ankara’ya gitme telaşına düştüler. Ben değil, 1927’den 1938’e kadar, Mustafa Kemal Atatürk’ün yanından hiç ayrılmayan Cemal Granda, ‘Atatürk’ün Uşağı İdim’ adlı kitabında anlatmıştı bu acı durumu.

Çok ilginç bir kitaptır, ‘Atatürk’ün Uşağı İdim’. 10 yıl önce, zamanın hızlı liberallerinden biri “Atatürk uşağına ‘Hayvan herif’ diyormuş, gerçek Atatürk ile karşılaşmak ister misiniz?” diye bu kitaptan alıntı yapmıştı.

O dönem ben de aynı kitaptan alıntı yaparak, Mustafa Kemal Atatürk’ün zaman zaman “Hayvan” dediği uşağına asla hayvan muamelesi yapmadığını hatta Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri’nin kovmasına bile izin vermediğini yazmıştım. Düşünsenize, İran şahını beklerken sofradan ağzına bir şeyler atan Atatürk’ü uyarabilen bir uşaktan söz ediyoruz. Benim elimdeki kitap, Kasım 1973 baskısı, daha sonra tekrar basıldı mı
bilmiyorum.

Sahaflarda ya da internette görürseniz mutlaka alıp, okumanızı öneririm.

Bu kitapta, kalabalıklar arasında yalnız olan bir liderin öyküsü anlatılıyor.

İnsanüstü değil, insan

Yazının Devamı

GÜLBEN’E ŞİDDETE HAYIR

8 Kasım 2017

Kadına, fiziki ya da duygusal şiddete karşı durdum her zaman. Çok sevmesem, bazı hallerini yapmacık bulsam, her zor durumda anne olduğunu hatırlatmasından hoşlanmasam da bugün sırf kadın olduğu için Gülben Ergen’i savunmak durumundayım. Savunduğum şey, şarkıcının yaptıkları, yani eşini, evli bir erkekle aldattığı yolundaki iddialar değil. Yaptıklarının eleştirilmesi, kamuoyunda yıpranması ve boşanması, sonucuna katlanılması gereken şeyler.

Benim karşı çıktığım yer tam da bu noktadan bir adım sonra başlıyor. Tamam, araba bıçaklanması garip ve komik bir iddia ama sonuçta olaylı şekilde boşandığınız eski kocanızı otoparkta, arabanızın yanında görürseniz bu durumdan rahatsız olursunuz.

Ya da bilmediğiniz birinin kullandığı sosyal medya hesabından, ‘Yakında çıplak görüntülerin servis edilecek’ diye yazılırsa, burada iş kınamanın ve eleştirmenin ötesine gidiyor demektir.

Boşanma sürecinde Erhan Çelik’in olgun tavrına şapka çıkarmış biri olarak, bugün gelinen noktanın olayın tüm taraflarına zarar vermeye başladığını yazmazsam olmaz. Süreç böyle devam ederse, kamuoyu Gülben Ergen’i mağdur olarak görmeye başlar ki, Erhan Çelik’in bunu isteyeceğini zannetmiyorum.

Kıvanç mı, Meryem mi yoksa

Yazının Devamı

KILIÇDAROĞLU’NA BELEDİYE SORULARI...

6 Kasım 2017

“Seçimle gelen, seçimle gider” kuralı geçerliyse, şu an görevde olan tüm belediye başkanları 2019 yerel seçimlerinde yine aday gösterilecek mi? Seçilmiş bir belediye başkanını istifa ettirmekle genel başkan kararıyla tekrar aday göstermemek arasında ne fark var?

Mesela Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar, 3 parti meclis üyesi, Beşiktaş İlçe Başkanlığı ve Şişli Belediye Başkanı’yla medyada geniş yer bulan tartışmalar yaşadı ama seçimle gelen seçimle gider diyorsanız Beşiktaş’ta aday değiştiremezsiniz.

Mesela Adana CHP İl Başkanı, CHP’li Seyhan İlçe Belediye Başkanı’nın 200 adamıyla parti binasını bastığını iddia etmişti. Seçimle gelen seçimle gider ilkesi gereği kimseye dokunmamak lazım, değil mi?

Mesela her ikisi de CHP’li olan Çanakkale Belediye Başkanı ile Kepez İlçe Belediye Başkanı arasında otobüslerin gideceği duraklar ve Çanakkalelileri erken indirme tehditli kavga yaşanıyor. Seçimle gelen seçimle gider ilkesi çerçevesinde tekrar aday olmalı ve kazanırlarsa kavgaya devam etmeliler değil mi?

Ön seçimden çıkmamış, genel merkezin atadığı belediye başkanları tartışması garip bir hale döndü.

Çoğu kendi özelliğinden değil, partinin adayı olduğu için seçilen başkanlara,

Yazının Devamı

AKM’Yİ DEĞİL VİYANA’YI SORALIM

3 Kasım 2017

Pazartesi günü tüm medya yeni AKM projesini konuşacak. Mevcut AKM’nin sorunları sıralanacak haliyle. Mesela opera değil, ama tiyatro ve senfoni orkestraları için akustik sorunlu büyük salon. Durmadan hava akımı olan orkestra havuzu, yazın soğumayan ve kışın ısınmayan çalışma ortamı, yetersiz asansörler konuşulacak. Bunlar konuşulacak ama eski binanın ön cephesindeki alüminyum doğramaların aslında açılan bir perdeyi temsil ettiğini ya da çatıya, güneş alan yere kurulan boya atölyesinin ne kadar doğru olduğunu bilen olmadığı için konuşan da olmayacak.

Kafası çalışanlar, Suat Arıkan’ı İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Sanat Yönetmeni makamında oturan ve en önemlisi AKM’yi en iyi bilen ismi arayacak ve görüşünü soracak. İçinden bu kadar kış mevsimi geçmiş bir binanın zaten yıkılması gerektiğini söylemişti Arıkan, yeni projeye dair konuşur mu bilmem. Bildiğim, Arıkan’ı yeni proje için aramayı akıl edenlerin kısa bir süre önce Viyana’da başarılan şeyden haberleri olmadığı...

İslamafobi olgusunun en hızlı geliştiği, siyasetinde Türkiye düşmanı sesler yükselen Viyana’da, Avusturyalıların en önemli bestecisi Mozart’ı öyle bir yorumladı ki Türk operacılar, hıncahınç dolu salonda,

Yazının Devamı

KOCASIYLA MEZARA GİDEN KADINLAR...

1 Kasım 2017

Portekiz’de babası ölen kadınların bir yıl, kocası ölenlerin ise ömür boyu siyah giydiklerini okumuştum yıllar önce. İlk bakışta çok saygın, vefakâr bir tavır gibi dursa da kadınları canlı canlı mezara koyan bir yanı var bu davranışın. Çok sonra boşandığı karısının, oğlunu doğurduğu için bir başka erkekle asla evlenemeyeceğini söyleyen bir türkücü röportajı okumuştum. Ne saçma değil mi? Oysa karısından boşanan ya da karısı vefat eden erkeği herkes yeniden evlendirmeye çalışır bizim ülkemizde. Kocası ölen ya da ayrılan kadınsa, hele bir de anneyse asla evlenemez, asla sevgili olamaz.

Rahmetli Kayahan’ın eşi İpek Açar’ın yeni ilişkisine dair haberi okuduğumda bunlar geldi aklıma. Yalnızlık zorsa, erkek için olduğu kadar kadın için de zor. Yaşlılıkta dayanacak bir omuz dersen, kadının da erkek kadar ihtiyacı var öyle bir omuza. Çocukların etkilenmesi dersen, erkek evlendiğinde ne kadar etkileniyorsa kadın evlendiğinde de o kadar etkilenir çocuk. Bir kadın ayrıldıktan ya da eşini kaybettikten sonra, ne kadar yas tutacağına kendi karar verir. Erkek bu konuda ne kadar özgürse kadın da o kadar özgürdür. Kimse, özellikle de kadınlar, başkalarının doğrularını yaşamak zorunda değil!

Manşete

Yazının Devamı