Kadın cinayetlerine, kadın yönetici sayısına ya da kadının sosyal hayattaki durumuna dair bir sürü istatistik... Zerre değeri yok bunların. Farkındalık çabası işe yarasaydı, kadın cinayetlerinin sayısı katlanarak artmazdı değil mi?
Bu yazıyı geçtiğimiz çarşamba günü, yani tam zamanında yazsaydım, o günün riyakarlıkları içinde kaybolup gidecekti, bekledim o yüzden. Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı’ndan “Kadınlar, bizim kadınlarımız” mısralarını hatırlayan romantik adamlar da dahil tüm adamlar, birbirimizi kandırmayalım.
Ofiste terfi eden bir kadının ardından, ‘patron ya da yöneticiyle flört ediyor’ diye hiç dedikodusunu yapmadınız mı?
Trafikte araba kullanan bir kadına kızdığınız zaman ettiğiniz küfür onun cinsiyeti ve namusunu hedef almıyor mu?
Biraz göğüs dekoltesi ya da mini bir etek gördüğünüzde, “O açarsa ben de bakarım” deme hakkını kendinizde bulmuyor musunuz?
”Kadına şiddete karşıyım” deyip, duygusal şiddetin de fiziki şiddet kadar hırpalayıcı olduğunu unutan adamlarız biz.
Bir sürü erkek biliyorum, eşinin ve kız arkadaşının sosyal medya hesabının şifrelerini elinde tutan, kimlerle yazışıyor diye kontrol edip, hesap soran.
Bu mu kadına saygımız
İstanbul’da her gün 16 bin ton çöp toplanıyor. Rakam oldukça büyük ama İstanbul’un çöpünü toplamak Avrupa ülkelerine göre daha kolay. Şaka yapmıyorum, Avrupa’da geri dönüşüm kültürü oturduğu için her evin önünde üç çöp bidonu var ama İstanbul’da öyle bir durum yok. Neyse gelelim ana konuya...
Çöp toplama eskiden gecenin çok geç ya da sabahın erken saatlerinde yapılırdı.
Sonra bu alışkanlık değişti şimdi trafiğin en yoğun olduğu sabah ve akşam saatlerinde bile yollarda çöp kamyonları var.
Trafikte yapılmış hesaplamalar vardır; mesela bir otomobilin sadece bir an frene basması, 15 kilometre geriden gelen bir aracın trafik nedeniyle durmasına yol açabilir diye. Bunu hesaplayanlar sabah ve akşam trafiğin en yoğun olduğu saatlerde çöp toplamanın tıkanıklık maliyetini hesaplıyorlar mı?
Belediyeler çöp toplama işini mesai saatleri içerisinde yaptırarak mümkün olduğunca ucuza halletmeye çalışıyorlar. Peki İstanbul’da trafiği yönettiğini söyleyenler, mesela Ulaşım Koordinasyon Merkezi adıyla görev yapan UKOME herkesin gördüğünü görmüyor mu?
Düzce ve Malatya’da da oldukça başarılı işler yapan İstanbul Valisi Vasip Şahin, bari siz bir el atın bu garip düzene...
Kraliçe olmak da zor
Bundesliga maçlarını bizim futbol yorumcuları değerlendirsin.
İzdivaç programları ZDF’de yayınlanmaya başlasın.
Almanya genelinde döner satışı bir gün için dursun.
İstanbul’daki beton mikserleri ve hafriyat kamyonları bir hafta boyunca Alman otobanlarında dolaşsın.
Muhabbet için 112 Hızır Acil hattını arayanlar, Almanya’da da 112 olan ambulans ve itfaiye hattına yönlendirilsin.
ABD’NİN PATATES KIZARTMASI İNTİKAMI
Fransa, 2003’te, ABD Başkanı Bush’un Irak operasyonu için kurduğu askeri koalisyona katılmayacağını açıklamıştı.
Bu açıklama üzerine, ABD Kongre Binası’ndaki 3 kafetarya ve lokantada patates kızartmasının French Fries olan adı Freedom Fries, yani Özgürlük Patatesi olarak değiştirilmişti.
Çarşamba günü sis nedeniyle Sabiha Gökçen’den bir sürü uçuş iptal edildi. Günümüz teknolojisi iniş yapan uçakları sıfır görüşte bile pist başına getirebiliyor. Peki böyle bir durumda bilimden acaba ne kadar faydalanıyoruz? Başta Londra’daki havalimanları olmak üzere yoğun sis alan yerlerde gümüş iyodür kullanılarak pistler belirli bir süre açık tutulabiliyor.
Bir kamyonetin arkasından havaya bırakılan gümüş iyodür, havada asılı bulunan zerrecikleri bir süre yere indiriyor. O sürede belirli sayıda uçağın iniş ya da kalkış yapmasına olanak sağlıyor. Bir uçuşu iptal etmenin havayolu şirketlerine ciddi zararı olur. Kalan yolcunun yemeğinden oteline kadar bir sürü para ödenir, kalkamayan ya da inemeyen uçağın diğer uçuşları da durumdan etkilenir. Sanırım bilimi biraz daha fazla işlerin içine sokmamız gerekecek...
Mezarlık sosyetesi...
Meslek hayatım boyunca en çok Zincirlikuyu Mezarlığı’nda yer bulmak isteyenlerden yardım talebi geldi bana. Nadiren vefat edenin vasiyeti, çoğunlukla da geriye kalanların arzusudur iyi bir mezarlık. Zaman içerisinde bu iş prestij meselesi haline geldi. Zincirlikuyu’da boş bir sürü kabristana aile adını taşıyan taşlar da bu yüzden konuluyor olmalı.
İnsaniyet namına diye bir söz vardı bizim çocukluğumuzda... Yeşilçam filmlerinde biraz abartılı şekilde kullanılsa da insan olmanın getirdiği sorumluluğu hatırlardık. Engelli milli tenisçi Büşra Ün’ün başına gelenleri okuyunca, aklıma o cümle geldi çok uzun zaman sonra.
Hikaye şu, Büşra Ün bir iş için notere gider ama Türkiye’de engelliler düşünülmediği ve ne asansör ne de platform da olmadığı için üçüncü kata çıkamaz. Yanındaki arkadaşı işlemler için yukarı çıkar, sonra Ün’ün imzası gerekir. Noterdeki görevlilerden biri toplam 25 basamak iner imzayı alır, sonra 25 basamak yukarı çıkar. Sıra para ödemeye geldiğinde bakarlar ki noter ücretine 17.74 TL yol parası eklenmiş. Noter çalışanlarının ofis dışında iş yaptıkları zaman yol parası almaları yasal, burada kanuni bir sıkıntı yok. Ancak durumun yasalara uygun olması insanlığa da uygun olduğu anlamına gelmiyor. Bırakın milli bir sporcuyu, normal bir engelli vatandaş da olsa, o parayı almamak gerekirdi. Niye mi? Çünkü yasal zorunluluklara rağmen, engelli istihdamı zaten son derece düşük seviyede. Çoğu engelli zaten zor şartlar altında yaşamını sürdürüyor.
Alınan para 17.74 TL, rakam önemli değil, zihniyet faturası çok ağır... 25
Yeni Zelanda’da kıyıya vuran balinaların, Afrika’dan İtalya’ya geçmeye çalışırken boğulan ve cesetleri Libya kıyılarına vuran 87 kişiden daha fazla haber olduğu bir dünya burası...
Beyaz bastonu silah zannedilen bir görme engellinin İngiliz polisi tarafından şok tabancasıyla vurulduğu ve görme engelli kişinin de bunu doğal karşılamak zorunda kaldığı bir dünya burası...
En fazla tecavüz olayı yaşanan ülkeler listesinde, ABD birinci, İsveç 3., İngiltere 5., Almanya 6., Fransa 7., Kanada 8. sırada yer alıyor. Medeniyetin kadınlara karşı işlenen suçlarda hiç fark yaratmadığı bir dünya burası.
Yaklaşık 1 milyon 400 bin çocuğun açlıktan ölmek üzere olduğu ama Nijerya, Somali, Güney Sudan ve Yemen’de yaşadıkları için kimsenin bunu çok dert edinmediği bir dünya burası.
Üzerinde 195 ülke olan, halen 18 savaş ve 226’sı şiddet içeren 400’ün üzerinde krizin sürdüğü bir dünya burası...
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 300 milyondan fazla kişinin depresyonda olduğu ve depresyona giren insan sayısının her sene yüzde 2 kadar arttığı bir dünya burası.
Gallup’un yaptığı bir araştırmaya göre, farklı siyasi görüşten evliliklere karşı olanların oranının giderek yükseldiği bir dünya burası.
TV DİZİLERİNE DAİR...
William Shakespeare’in en bilinen eserlerinden birisidir “Venedik Taciri”. Bir komedi olan ama içinde tragedya unsurları da taşıyan bu eser garip bir şekilde Venedik Karnavalı’na benziyor aslında. Kahkahalar arasına sıkışmış bir hüzün, çaresizlik, tüm umutların tükendiğini düşündüğün bir an yaşanan bir mucize...
Venedik Karnavalı’na dair bilinen ilk yazılı kayıt 1094 yılına ait. Aslında o dönem bir karnavaldan söz edilmiyor kayıtta. Hıristiyan inancına göre, Paskalya öncesi 40 gün süren ve günde sadece bir öğün yemek yenen Büyük Perhiz öncesi halkın doyuncaya kadar eğlendiği bir etkinlikten bahsediliyor.
Sonra iki asır geçiyor ve 1296’da Venedik Cumhuriyet Senatosu, Büyük Perhiz’den önceki son günü tatil ilan ediyor... Eğlenceler, akrobat gösterileri, müzisyenler o kadar kısa sürede ünleniyor ki zaman zaman eğlencelerin dört ay öncesinden başladığına dair kayıtlara bile rastlanıyor.
Ama sonrası o kadar parlak gitmiyor hikayenin... 1797’de önce Napolyon yönetimindeki Fransız ordusu işgal ediyor Venedik’i ve karnaval yasaklanıyor. Fransızlar gidince Avusturya işgali başlıyor ve karnaval yasağı yine devam ediyor.
İlginçtir yine tam iki asır boyunca unutuluyor karnaval. Sonra 1979’da
Bu ülkede aynı suçu defalarca işleyip, sanıkların adliyeden elini kolunu sallayarak çıkmasına olanak sağlayan yasa ve kararlara en fazla tepki gösteren isimdir Hıncal (Uluç) Abi. Ama Sinan Çetin’in oğlu Rüzgar Çetin söz konusu olduğunda kendisiyle çelişiyor. Başka ölümle sonuçlanan trafik davalarından örnek verip, Çetin’in medya yüzünden tutuklu yargılandığını yazıp duruyor Hıncal Abi. Durum gerçekten öyle mi acaba?
Rüzgar Çetin’in tam 28 trafik suçu var. İki kez alkollü araç kullanırken yakalanmış, ehliyetine el konulmuş ve bu dönemde araba kullanırken yakalanmış. Ceza puanlarını doldurduğu için yine ehliyetine el konulmuş. Aşırı hız, tehlikeli şekilde şerit değiştirmek gibi başka suçlar da var listede.
11 kez kemer takmama cezasını hafif suç sayanlar oldu dava sürecinde. Oysa savunma avukatı, mahkemede Rüzgar Çetin’in çarptığı araçta ölen polis memuru için, “Kemer taksa ölmeyecekti” demişti. Rüzgar Çetin’in tutuklu yargılandığı davada yöneltilen trafik suçlamalarının tamamı sanığın daha önce de işlediği suçlar. Tek fark, bu davada taksirle ölüme sebebiyet verme suçlaması da var.
Mahkeme, ‘Bu adamı tutuksuz yargılarsak, aynı suçları tekrar işleyebilir ve başka masumların da