Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

24 Ekim 1961 öğleden sonra, Binbaşı Sedat Gürkök, Ankara’da, İzmir Caddesi üzerinde bulunan Berikan Oteli’nin kapısından içeriye girdi.

Sadece 9 gün önce seçimlerin yapıldığı bir ülkede demokrasinin yaşayıp yaşamayacağını belirleyecek en kritik saatler bu ziyaretle başladı.

Yaklaşık 12 saat sonra, 25 Ekim sabahı saat 5.15’te Berikan Oteli’nden İstanbul’a doğru yola çıkan taksi  görünürde demokrasiyi kurtarmış olsa da 27 Mayıs’ın ilk artçı darbesi ya da bir başka deyişle Türkiye’nin ilk postmodern darbesi gerçekleşmişti. Buna rağmen askerler bir son dakika sürprizi ile karşılaşmamak adına her türlü önlemi aldılar. 26 Ekim 1961 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi 4. Cumhurbaşkanı’nı seçmek üzere toplandığında, milletvekillerinin sonuç kesinleşinceye kadar Meclis’ten ayrılmasına izin verilmedi. Tek aday Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanlığı kesinleşinceye kadar Meclis’teki kapılar askerler tarafından tutuldu.

Haberin Devamı

***

Bu ilk postmodern darbenin sonuç bölümüydü. Hikâyeyi başa aldığımızda karşımıza çıkan tablo, askerin sadece Cumhurbaşkanlığı seçimine değil, 27 Mayıs’tan sonra kurulan ilk hükümetin oluşumuna da müdahale ettiğini gösteriyor.

Başbakan Adnan Menderes 17 Eylül 1961 günü asıldı. İnfazdan 28 gün sonra, 15 Ekim 1961’de Türkiye sandık başına gitti, hem Meclis üyelerini hem de askeri darbeyle kurulan Cumhuriyet Meclisi üyeleri ya da daha bilinen adıyla senatörleri seçti. CHP, milletvekili seçiminde yüzde 36.7 oy alarak sandıktan birinci parti olarak çıktı, 173 milletvekilliği kazandı. Buna karşılık, Demokrat Parti’nin siyasi mirasına sahip çıkan, merkez sağdan üç parti, Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Teni Türkiye Partisi toplam 277 sandalye kazandı. Cumhuriyet Senatosu seçimlerinde Adalet Partisi 70, CHP 36, Yeni Türkiye Partisi 28, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi de 16 senatörlük kazandı.

Bu sonuçlar askeri kanatta, özellikle de ordu içerisinde en güçlü yapılanma haline gelen, iktidarda olan bir diğer yapılanma Milli Birlik Komitesi’ne baskı yapan Silahlı Kuvvetler Birliği üyelerini oldukça rahatsız etti. Okuma yazması olmayan “cahil halkın” bu tercihi kabul edilemezdi. Kaldı ki merkez sağ bir koalisyonun kurulması demek, Yassıada’dan Kayseri’ye yollanan Demokrat Partililerin affedilmesi sonucunu da doğurabilir bu da 27 Mayıs ile tam bir hesaplaşmaya dönüşebilirdi.

Haberin Devamı

***

Silahlı Kuvvetler Birliği üyesi çeşitli rütbelerden 38 asker 21 Ekim 1961 günü İstanbul Harp Akademileri’nde toplandı. Toplantı saat 14.30’da başladı, 3.5 saat sonra, saat 18.00’de, Türkiye’nin ilk postmodern darbesinin metni ortaya çıktı. Metin şöyleydi:

“Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, aşağıda açık imzası bulunanlar, 21 Ekim 1961 günü saat 14.30’da toplanmışlar ve gündemlerinde mevcut olan konuları müştereken müzakere etmişler ve ittifakla aşağıdaki karara varmışlardır:

a. Türk Silahlı Kuvvetleri 15 Ekim 1961 günü yapılmış olan seçimlerden sonra, gelecek yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmadan evvel, duruma fiilen müdahale edecektir.

b. İktidarı, milletin hakiki ve ehliyetli mümessillerine tevdi edecektir.

Haberin Devamı

c. Bütün siyasi partiler faaliyetten menedilecek, seçim neticeleri ile Milli Birlik Komitesi feshedilecektir.

d. Bu kararın tatbiki 25 Ekim 1961’den sonraki bir güne tehir edilmeyecektir.

2. İşbu zabıt varakası üç nüsha olarak tanzim edilmiş ve bütün üyeler tarafından aynı anda imza edilmiştir. 21 Ekim 1961, saat: 18.00”

***

Bu metin Milli Birlik Komitesi’ni harekete geçirdi. Devreye Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay girdi. Askerler 23 Ekim’de kendi aralarında çeşitli toplantılar yaptılar, muhtıra veren Silahlı Kuvvetler Birliği üyeleriyle de görüştüler. Ara formülü dönemin Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay buldu. Sunay, Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanı, İsmet İnönü’nün Başbakan olacağı bu formülü, Meclis’te bulunan siyasi parti genel başkanlarına kabul ettireceğini, muhtıraya imza koyan askerlerin o ana kadar harekete geçmemesini istedi.

24 Ekim günü Çankaya Köşkü’nde yapılan toplantıya askerler ve siyasi parti genel başkanları katıldı. O toplantıda Sunay’ın bulduğu formülü kabul eden bildirinin altına tüm genel başkanlar imza attılar. Daha Ankara’ya yeni gelmeye başlayan milletvekillerinin bile genel başkanlarının verdiği bu sözden haberleri yoktu.

***

Postmodern darbenin ilk adımı atılmıştı ama Cumhurbaşkanlığı seçiminde problem sürüyordu.

Samsun Senatörü Ali Fuat Başgil’in Cumhurbaşkanı adaylığının engellenmesi gerekiyordu. Burada bir parantez açıp Başgil’i biraz anlatmak lazım: Ali Fuat Başgil, 1. Dünya Savaşı çıktığında Paris’teki lise eğitimime ara verip, Kafkas cephesinde 4 yıl subay olarak görev yapmış birisidir. Daha sonra Paris’e dönüp, önce liseyi, ardından hukuk fakültesini bitirir, doktorasını alır. 1930’da Türkiye’ye döner, 1932 İstanbul Üniversitesi’ne Anayasa Profesörü olarak atanır. Hatay Cumhuriyeti bağımsız kaldığında Anayasası’nı hazırlar. 1939’da Ordinaryüs Profesör olur. Asistan olarak çalıştığı isim 1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı olan Mehmet Ali Aybar’dır.

Başgil, 1947’den itibaren Vatan gazetesinde özgürlükçü-liberal yazılar kaleme alır, Ahmet Emin Yalman ile Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti’nin kurulmasına önderlik eder ayrıca Hür Fikirler adı altında bir de dergi çıkarır. Başgil, muhafazakâr bir dünya görüşüne sahip olsa da yazılarında her zaman demokrasi ve laiklik vurgusu yapan birisidir. Daha önemlisi, Ali Fuat Başgil, 27 Mayıs darbesini önlemeye çalışan isimdir. Mayıs 1960’ın başında, davet edildiği Çankaya Köşkü’nde Başbakan Adnan Menderes’i istifa etmeye ikna eden, CHP dâhil diğer partilerin de katılacağı bir Milli Birlik hükümeti kurulmasını öneren ama fikirleri sertlik yanlısı Cumhurbaşkanı Bayar tarafından veto edilen Başgil, 27 Mayıs döneminde sakıncalı bulunup, üniversiteden ihraç edilir. Yassıada’da tanıklığı sırasında iddia makamını oldukça zor durumda bırakınca, Yüksek Adalet Divanı başkanı Salim Başol’un “Biz sizi tanık olarak çağırdık, hukuki mütalaa vermeniz için değil” diye uyarılır. Sonuç mu, 27 Mayıs darbesi Ali Fuat Başgil’i Balmumcu’daki cezaevine atar. Adalet Partisi’nin kuruluş döneminde gelen genel başkanlık teklifini kabul etmez ama partinin çizgisinin belirlenmesi çalışmalarına katkı verir. Seçimlerden önce gelen milletvekilliği teklifini kabul etmez ama Samsun’dan Senatör adaylığını kabul eder. Seçim döneminde kimilerine göre önceden planlanmış bir çalışma gezisi kimilerine göre ikinci bir Balmumcu vakası yaşamamak adına İsviçre’ye gider.

***

Samsun Senatörü Ali Fuat Başgil’i taşıyan Cenevre uçağı 22 Ekim Pazartesi günü saat 17.30’da İstanbul’a iner.

Başgil aslında bir gün önce Türkiye’yi dönmeyi planlamıştır ama Adalet Partisi üyelerinin havalimanında coşkulu karşılama hazırlığından haberdar olan İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı devreye girmiş ve gelişin ertelenmesini istemiştir. İstanbul’a iner inmez Cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı sorulan Başgil, Haydarpaşa Garı’na geçer, Ankara’ya doğru yola çıkar. Başgil’i Ankara’ya götüren trenin Polatlı’da başına gelenler ilginçtir. O dönemin dergilerinde çıkan haberlere göre, Sazlı istasyonunda bekleyen bir trende çıkan yangın nedeniyle 9 vagon harap olmuş, Başgil’i getiren tren de bu yüzden beklemek zorunda kalmıştır. Kimileri bu yangının bir komplo olduğunu söyler ama hangisi doğru kesin bir bilgiye ulaşmak mümkün değil. Sonuçta Başgil Ankara’ya varır, Berikan Oteli’ne yerleşir. Aynı anda Başgil’i engelleme çabaları da bir üst seviyeye çıkar. Mesela Milli Birlik Komitesi Üyesi General Fahri Özdilek, Adalet Partili emekli Albay Şinasi Osma’yı arkadaşlarıyla beraber makamına çağırır, Başgil’e destek vermemeleri konusunda sertçe uyarır. Ankara’ya gelen her milletvekili önce İçişleri Bakanlığı’na yollanır ve Gürsel Cumhurbaşkanı seçilmezse demokrasinin rafa kalkacağı söylenir.

***

Tüm bunlar etkili olmayınca da yazının başındaki saatler işlemeye başlar. Milli Birlik Komitesi üyesi General Sıtkı Ulay’ın emir subayı Binbaşı Sedat Gürkok, oteline giderek Başgil’i Başbakanlık binasına davet eder. Saat 20.00’de başlayan görüşmeye iki Milli Birlik Komitesi üyesi, Fahri Özdilek ve Sıtkı Ulay ile Ali Fuat Başgil ve AP Genel Başkan Yardımcısı Tahsin Demiray girer. Başgil ile gelen diğer iki milletvekili salona alınmaz.

Görüşme 95 dakika sürer. İçeride olana dair kesin bilinen Başgil’e Cumhurbaşkanı adaylığı sürerse hayatının tehlikede olacağının söylendiği. Kimilerine göre görüşmede askerler demokrasinin yaşaması için daha ricacı bir tonda konuştular, kimilerine göre emir kipli cümleler kurdular. Sonuç fark etmiyor aslında. Başgil 21.35’te Başbakanlık binasından ayrıldı, Önce Adalet Partisi Başkanı Gümüşpala, ardından da Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı ile görüştü. İki isim de askerin baskısını ve Cumhurbaşkanı adayı olmaması gerektiğini söylediler. Ali Fuat Başgil, adaylığını süngü zoruyla geri almayı kabul etmedi, çare olarak hem senatörlükten hem de adaylıktan çekilme kararı aldı. 25 Ekim sabah 5.15’te taksiyle Berikan Oteli’nden ayrıldı, İstanbul’a gitti. 27 Ekim’de istifa ve çekilme kararını açıkladı ve Cenevre’ye döndü. 1965’te Türkiye’ye geri döndü, Adalet Partisi milletvekili seçildi ve 1967’de bir kalp krizi sonucu öldü.

***

Türkiye’nin demokrasi tarihinde sloganlar, seçim şarkıları elbette önemlidir ama en önemlisi, ödenen bedeller ve o bedelleri gelecek kuşaklara doğru aktarabilmektir. İlk postmodern darbe 28 Şubat, ilk muhtıra 12 Mart değildir.

Seçimlerden sadece 6 gün sonra sandıktan çıkan sonucun üzerine düşen gölgeyi bilmez, anlamazsak, ne sandığın kıymetini ne de toplum mühendisliklerinin bir yol olmadığını anlayabiliriz.

Haftanın fotoğrafı

Bu kare iki gün önce Kinshasa, Kongo’da çekildi. Tabut taşıyan bir taksi, arabaya sığmamış cenaze sahipleri. Nereden bakarsanız bakın ürpertici...

Türkiye’nin ilk postmodern darbesi

An’lar...

1843, Bebek: Daha eski bir fotoğrafı yoktur sanırım. Bambaşka bir Bebek.

Türkiye’nin ilk postmodern darbesi

1950’ler, Emirgan: kaldırımların işgal edilmediği, trafiği valelerin yönetmediği zamanlar.

Türkiye’nin ilk postmodern darbesi

1936, Çengelköy: Bir kutlama gününden geriye kalan kare.

Türkiye’nin ilk postmodern darbesi