Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Depremde yıkıntı altında kalan insanın organları ya doğrudan darbelerle ya da dolaylı olarak yaralanıyor. Ruh sağlığı da derinden etkileniyor. Enkaz altında kalmayanlarda da stresin yarattığı, yıllarca süren ruhsal bozukluklar ve kalp hastalıkları az değil


Van depreminin haberleri ve görüntüleri hepimizi derinden yaraladı. Erciş’teki trajedi, depremden sonra canla başla çalışılsa da kaybedilen canların geri getirilemediği, fiziki ve ruhi yaraların kolay iyileşmediği gerçeğini bir kere daha ortaya koydu. Ulusal bir seferberlikle ileride olacak depremlerde çok daha az yurttaşımızın etkilenmesini sağlayacak değişiklikleri yapmanın tek çıkar yol olduğu kesin. Bugünkü yazımda, depreme dayanıksız binaların altında kalanların kısa ve uzun dönemde başına gelenleri anlatarak bu teze destek vermeye çalışacağım.

Depremde yaralanmayan organ yok
Depremzedelerde en sık görülen yaralanma kemik kırıkları, kesiler ve ezilmelerdir. Yaralanmaların dörtte üçünü oluşturan bu travmalarla baş edebilmek için yeterli sayıda ortopediste, travma ekiplerine ve bu uzmanların çalışabileceği donanımlı hastanelere ihtiyaç vardır.
Düşen enkaz parçalarının çarpmasıyla oluşan yaralanmalar, dışarıdan görünmeyen iç kanamalara yol açabilir. Bu tip künt darbelere, en çok korunmasız olan karın organları maruz kalır. Karaciğer veya dalağın küçük yaralanmalarında bile karın boşluğuna dolan kan durdurulmazsa ölüm önlenemez.
Göğüs içindeki organlar omurga ve kaburgaların oluşturduğu göğüs kafesinin içinde nispeten korunmalı olsalar da yaralanmaları ender değildir. 1999’daki Marmara depreminde hastaneye kaldırılan her 10 yaralıdan birinde göğüs yaralanmaları vardı. Göğse isabet eden darbe, kaburga kırıklarının yanı sıra akciğerin delinmesine de yol açabilir. İçindeki hava açılan delikten çıkıp göğüs içine kaçınca akciğer büzüşüp görev yapamaz olur. Ağır hatta öldürücü olabilen solunum sorunları ortaya çıkar. Daha ender de olsa kalp ve kalpten çıkan büyük damarlarda ezilmeler, yırtılmalar oluşabilir.
Boyna ve kafaya gelen darbeler beyin sarsıntısına, beyin kanamalarına, boyun kırıklarına, omurilik yaralanmalarına yol açabilir. Yıkıntının altından çıkarılırken bilinci bulanık veya kapalı olan kişi muhtemelen kafasına çarpan sert bir cisim nedeniyle böyledir. Beyni hasar görenlerin birçoğunun boyun omurgası ve omuriliği de etkilenmiş olabilir.

Toz ve soğuk tehlikesi
Depremzedenin hiçbir iç ve dış yarası olmasa da toz topraktan etkilenip solunum güçlüğü çekebilir. Çöken binadan ortaya yayılan tozlar kapalı ortamda nefes almayı güçleştirir. Sanayi bölgelerinde, havaya karışan gazlar ve kimyasal tozları solumaktan boğulanlara rastlanır.
Enkaz altındakileri bekleyen tehlikelerden biri de vücudun ısı kaybıdır. Hava soğuk olmasa bile yaralı vücut kolay ısı kaybeder. Vücut sıcaklığı 34 derecenin altına indiğinde hücrelerin çalışması bozulur, dokular oksijeni etkin şekilde kullanamaz olur, kanama varsa durdurmak güçleşir. İlkyardım önlemleri arasında yaralının daha fazla ısı kaybını önlemek de vardır.

Enkazda ilkyardım
Yıkılmış binanın altındaki yaralıya ulaşan görevliler hızla bir durum değerlendirmesi yaparlar. Kişiyi enkazdan en güvenli biçimde nasıl çıkaracaklarına, ilkyardım ihtiyacının aciliyetine karar vermek için yaralının bilinç durumunu, solunumunu ve diğer hayati fonksiyonlarını ölçerler. Bazı durumlarda depremzedeyi enkaz altından çıkarmadan bile solunum desteği veya serumla sıvı verilmesi gibi tedavilere başlamak gerekebilir.

Darbe yemeyen organ da etkilenir
Yıkılan binanın altında kalan kimsenin ezilen bölgesi bacağının bir bölümü olsa bile, sorun bacaktaki kemik ve kaslarla sınırlı kalmaz. Ölen kas hücrelerinden kana karışan maddeler vücudun hemen her sistemini etkiler. Akciğerlerden kana oksijen geçişi zorlaşır, kanın pıhtılaşma düzeni allak bullak olur, kana karışan mikropların hastalık yapma şansı artar, kalp atımları zayıflar ve kalbin ahengi bozulur. Ezilme sendromu denilen bu durumda en önemli sorunlardan biri böbreklerin çalışmasının bozulması sonucu ortaya çıkan üremidir. Ezilme sendromunun oluşması için vücudun üstüne bir şey düşmesine bile gerek yoktur. Enkaz altında sıkışıp kalan biri uzun süre sert bir yerde hareketsiz yatmak zorunda kaldığında da benzer bir tablo ortaya çıkabilir. Bu sendromu bilen ilkyardım uzmanlarının ezilmiş olan yaralıya ilk yaptıkları işlerden biri bolca serum vermeye başlamaktır.


HANGİ ORGAN NASIL?YARALANIYOR?


Deprem her organı vuruyor



Deprem her organı vuruyor



New York Times gazetesinde geçen hafta yayımlanan bu resimde enkazdan yeni çıkarılmış, ağır yaralı olması muhtemel bir Erciş depremzedesine yapılan etkin ilkyardım görülüyor. Boyun omurgasını korumak için boyunluk takılmış, solunum dışarıdan verilen oksijenle destekleniyor, ezilme sendromu ve su kaybına karşı serum takılmış sıvı veriliyor, ısı kaybının önlenmesi için battaniyeyle örtülmüş.

Deprem her organı vuruyor



Böbrekte 1 milyon süzme ünitesi vardır. Böbreğe gelen kan bir damar yumağından oluşan süzgeçte süzülüp ince borulara akar. Bazı maddeler borulardan kana geri emilir, bazıları kandan boruya atılır, sonunda kalan idrar olarak tuvalete gider.


Deprem her organı vuruyor



Depremde kaslar ezilince, ölen hücrelerden açığa çıkan miyoglobin adlı madde kana karışıp böbreklere gider. Böbreklerdeki incecik tüpleri tıkayıp görev yapamaz hale getirir. Böbrekler, süzüp idrarla atmaları gereken zararlı maddeleri atamaz. Vücutta biriken zehirler hayati tehlike oluşturur.



Depremden sonra kalp krizi

Darbe yemese de yaralanan organlardan biri de kalptir. Depremin yarattığı stres tüm vücudu etkilediği gibi kalbi de etkiler. Kalp krizi tehlikesi sadece enkaz altında kalanlar için değil, deprem yöresindeki insanların tümü için geçerlidir. Deprem olduğu saat içinde ani ölümlerde ve kalp krizlerinde önemli ölçüde artışlar olur ve bu durum haftalarca devam eder.






Ruh sağlığı da bozuluyor

Deprem sadece vücudu değil ruh sağlığını da derinden etkiler. Türkiye’de 1999 Marmara depremi sonrasında yapılan birçok araştırma felaketin çocuklar başta olmak üzere bölge nüfusunun önemli bir bölümünde ruhsal sorunlara yol açtığını gösterdi. Kaygı, endişe ve üzüntünün yanı sıra yıllar sonra bile etkisi devam eden ciddi depresyon olguları ve travma sonrası stres bozukluklarının hiç de az olmadığı anlaşıldı.


En etkili çare korunma

Depremi öngörüp korunmak bugün için mümkün görünmüyor. Fedakârca çalışan kurtarma ekiplerine, tecrübeli ilkyardım uzmanlarına, tam teşekküllü hastanelere, kusursuz işleyen acil ulaşım sistemlerine tabii ki ihtiyaç büyük. Ama bu önlemler ne kadar mükemmel olursa olsun etkileri enkaz altından çıkarılabilenlerle sınırlı. Asıl çözüm enkaz altında kalan insan sayısını azaltabilmekten, başka bir deyişle, depremin hasarını en aza indirmekten geçiyor. Bunun için de Başbakan’ın söylediği gibi çürük binayı yıkıp sağlamını yapmaktan başka çare yok.

Deprem her organı vuruyor



Japonya’da 17 Ocak 1995 depreminde 6500 kişi hayatını kaybetti. Ölümlerin bir kısmı kalp krizlerine bağlıydı. Kalp krizi ölümlerindeki artış deprem saatinde başlayıp 8 hafta boyunca devam etti. Bu grafik, deprem alanındaki küçük bir kasabada kalpten ölümlerdeki artışı gösteriyor.