Prof. Dr. Nuran Yıldız

Prof. Dr. Nuran Yıldız

nuran@nuranyildiz.com

Tüm Yazıları

Bir, uluslararası ortamda “gerçek”, “etik”, “hukuk”, “kural” gibi kavramların geçerli olmadığı bir alacakaranlık kuşağına hapsolduk.

İki, uluslararası ilişkilerde satranç metaforu artık kullanılamaz. Kullanılabilseydi, satrancın anavatanı İran, bu sorunları yaşamazdı. “At”ın at, “şah”ın şah, “kale”nin kale gibi hareket etmediği, kuralların alt üst olduğu bir dünyadayız.

Üç, “algı yönetimi” alanı Yahudi kökenlidir. İran’a saldırmadan bir gün önce, Netanyahu’nun “ağlama duvarı”na bıraktığı kâğıtta, Tevrat’a gönderme yaparak “halk büyük bir aslan gibi ayağa kalkacak” ifadesinin, “yükselen aslan operasyonu”na işaret ettiği ifade edilse de, bölge ülkelerinin mesajdaki “büyük” sözcüğünü dikkatlerden kaçırmamaları gerekir. Bu saldırının yönü ve derinliği her an farklılaşabilir.

Haberin Devamı

Dört, gerçeğin yerini algı ve “miş gibi”liğin aldığı, “yalan”ın “damga” olmaktan çıkıp rağbet gördüğü günlerde, askeri güce yatırım kadar iletişim gücüne yatırım şarttır.

Beş, saldırının, İsrail’in 12 kişilik Madleen teknesine uluslararası sularda el koymasının dünya kamuoyunu harekete geçirdiği günlere denk gelmesi bir iletişimsel karardır.

Altı, İsrail’in sınırlarına uzak bir ülkeyi sağlam bir gerekçe olmadan vurması, Bahçeli’nin altını çizdiği “sırada Türkiye mi var?” sorusunu ülkemizin orta yerine bırakmıştır.

Yedi, dine dayalı yönetimlerin kadercilik anlayışı, öğrenme ve deneyim kazanmaya yeterince önem vermez. Verseydi, İran sürekli olarak komuta kademesinin öldürülmesine engel olabilirdi. Pers kültürünün “ilk vuran olmama” anlayışı, hep vurulan anlayışına dönmüşse kendisini sorgulamadığı içindir.

Sekiz, dünyanın geri kalanını köleleştirmeye alışkın İngiltere, Fransa gibi ülkelerin hiçbir şey yapamayışları tarihin en etkisiz noktasında olduklarını gösterir.

Dokuz, İran’ın savunma sistemlerindeki yetersizlikten daha önemlisi, “iletişim aklı”nı hayata geçirmekteki yetersizliktir.

On, çoğunluğu ABD ve İngiltere’de eğitim görmüş Arap elitleri, milliyetçi duygularla hareket etmez, edecekse de eğitildiği ülke yönünde hareket eder.

Haberin Devamı

On bir, İsrail’in MOSSAD gücü, ordu gücünden daha etkilidir.

On iki, BM Genel Sekreteri Guterres’in “Yeter artık!” açıklaması, düzenleyici kurumların gücünü kaybettiği uluslararası alanda bırakın etkiyi, ilgi bile çekmez. “BM artık kapatılmalıdır” deseydi, hiç değilse konuşulurdu.

On üç, savaşta saha kadar zihinleri ele geçirmek önceliklidir. Manipüle etmeye hizmet etmeyen hiçbir açıklama işe yaramaz.

Benim babam…

Benim babam aslan değildi. Ama cesurdu. Çalışkandı. Adildi. Hak yemez, yedirmezdi. Haksızlığa tahammül edemezdi.

Annem, babamla semt pazarına gitmek istemezdi çünkü, pazardan sorunsuz dönmezlerdi. Babam üstteki tazeyi değil de alttaki çürükleri verdiği için pazarcıya sinirlenir, “Müşteriyi aldatmak ayıp değil mi?” diye kızardı.

“Tamam artık gidelim” diyerek babamın kolundan çeken annem alttan alarak pazarcıyı idare eder, babam üstten konuşarak olayı büyütürdü.

“Ah” derdi, “Atatürk yaşasaydı sen bunu yapamazdın!”

Yurtseverdi benim babam. Yurtsever çocuklar yetiştirdi. TÖB-DER yürüyüşlerinde yerde sürüklendi. Maaşı aldığı gün cebinden çalındı, ay sonunu getirmek için limon sattı.

Haberin Devamı

Emek vermeden lokma yemedi, çocuklarına yedirmedi. “Cumhuriyet öğretmeni” olmaktan hep gurur duydu. Cumhuriyet’in 100. Yılını görmeden ölmekten korkuyordu, gördü ve gitti.

Benim babama benzeyen tüm babaların günü kutlu olsun.

AKLIMDA KALAN

Göz, söz ve liderlik: Manisa’da Başkan Ferdi Zeyrek’in ani ölümü üzerine Özgür Özel’in acısını gösterme biçimi tartışıldı. Böyle durumlar toptancı bir bakışla analiz edilemez. Yol arkadaşı, “kardeşim” dediği insanın ölümünün ardından ağlamak son derece insancadır. Toz toprak umursamadan cenazeyi toprağa indirmesi, konuşurken gözyaşı dökmesi de öyle. Artık siyaset mesafeyle, kasmayla, “önemli kişiyim” tavrıyla yapılmıyor. Herkes cam bir vitrinde yaşıyor. İnsanlar kendilerine benzeyen, sahi olanı seviyor. Özel’in sorunu davranışları değil sözleridir. “Ben şimdi ne yapacağım” diyen birinin orduları idare etmesi istenmez, “Ben şimdi Manisa’yı kime emanet edeceğim” diyerek teşkilâtına güvensizlik göstermesi de olmaz. “Aklımın yarısı gitti” de diyemez. Kısacası, acı insanları eşitler ama ağızdan çıkan sözler de liderliği etkiler.