Hafta içinde NTV’de yayınlanan “Ne Demek İstedim” isimli programda Prof. Dr. Şerif Mardin’in gündeme yerleştirdiği “Mahalle Baskısı“ kavramı tartışıldı.
Programa Sayın Mardin’in yanı sıra Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Binnaz Toprak, Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay, Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fuat Keyman, Muğla Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necdet Subaşı ve Başkent Kadın Platformu Üyesi Dr. Hidayet Şefkatli Tuksal katıldılar. Moderatör gazeteci Ruşen Çakır’dı.
* * *
Bizim gibi kafası oldukça karışık ve sosyolojik olarak oldukça tedirgin bir ülkede bu tonda ve bu düzeyde her program bir aydınlanma vesilesi. Giderek karmaşıklaşan bir dünyanın son derece ciddi ve önemli bir coğrafyasındayız. Bu tür tartışma programları zapladıkça karşınıza çıkmalı aslında. Farklı görüşler, farklı bakış açılarıyla. Diziler kadar yer tutmalı.
“Efendim TV dünyanın her yerinde bir eğlence aracıdır” laflarına kulak asmamak gerek. Bir kaç yıllığına dünyanın en ciddi ülkesi biz oluversek ya! Çok mu zorlanırız? Bedbaht mı oluruz? Unutmayalım çoktan halletmiş olmamız gereken konular var. Hala tartışıyoruz. Küresel kapitalist rüzgarlar giderek şiddetleniyor. Lay lay lomla fazla vakit kaybettik, kaybediyoruz ve tıkanma işaretleri veriyoruz. Odaklanma sorunları yaşıyoruz.
* * *
Efendim reyting sorununu nasıl geçeceksiniz diyenler olacaktır. Öyle ya TV kanalları ticari kuruluşlar. Doğrudur en sıkı tartışma programı bile Var mısın Yok musunun ya da sıradan bir futbol muhabbetinin çok gerisinde kalır reyting olarak. Reklam verenler de cık cık ederler.
Ama bu tür kaygılar giderilebilir. Sonuç olarak biz zengin bir ülkeyiz. Gözünü kırpmadan günde kabaca yüz milyon dolar faiz ödeyen bir Hazine’miz var. Tartışma programlarına yıllık on milyon dolar destek verilse çok mu? Programları notlar, daha sonra notlara göre sıralar, sıraya göre ödenek ayırırsınız. Uzun vadeli getirisini düşünürseniz, fazlasıyla değer...
* * *
Bu düşünceler romantik fanteziler olarak kalmaktan öteye geçmiyor tabii ki. Hangi dünyanın, hangi Türkiye’sindeyiz ki? Sayın Şerif Mardin NTV’de mahalle baskısını anlatırken İsviçreli tarihçi Jacob Burckhardt’tan bir alıntı yaptı. O alıntı her şeyi özetliyor aslında. 1897’de 79 yaşındayken ölen Burckhardt daha o zamandan 20. yüzyılın “vahşi demagoglar”ın ve “berbat basitçiler”in yüzyılı olacağını öngörmüş. Bunlardan da hayır gelmeyeceğini söylemiş. O basitçilik biraz allanarak, biraz pullanarak bu yüzyıla da sarktı anlaşılan.
* * *
Kent yorgunu, kapitalizm mağduru, teknoloji esiri insanların çok boyutlu ve karmaşık sorunları derinlemesine analiz etmeye enerjisi de yok niyeti de. Olan biteni biraz şaşkın, biraz çaresizce izliyorlar. Ümitsizler. Ancak basit yazıları, basit filmleri, basit programları, basit oyunları kaldırabilecek bir ruh halindeler. Felsefe yapmak istemiyorlar! Zaman zaman, sihirbaz siyasetçiler gelecek, sorunlar bitecek diye umutlanıp, heyecanlanıyorlar. Ardından yine hayal kırıklığı geliyor tabii. Zor sorulara verilen basit cevaplarla bu kadar oluyor işte!
* * *
Herşeye rağmen zorluk derecesi yüksek dünya işlerini derinlemesine tartışanlar, tartışmaya çalışanlar ümit veriyor mu peki? Saman alevi gibi. Ülkedeki genel iklim tartışmaya pek uygun değil çünkü. Ortak akıl oluşturmaya çalışmaktan çok benim aklım senin aklını döver tavrı gözleniyor. Maku,l her fırsatta katlediliyor. Bir hesaplaşma halidir gidiyor. Neden-sonuç ilişkileri çarpıtılıyor. Her köşede “sen kimin adamısın bakayım” güvensizliği var. Aba altından sopa göstermeler falan.. Mahalle baskısı mahalleden çıkıp adeta kentlerin üzerine çökmekte.
Bu coğrafya daha iyisini, daha doğrusunu, daha güzelini hak ediyor. Oraya nasıl varılacak? En zor soru da bu!