Gittikçe formunu yükselten Beşiktaş ile her geçen hafta geriye giden bir Trabzonspor sahada vardı. Hücumdaki en önemli silahı Gökdeniz’i kaybeden Trabzonspor sadece prestij için maça çıkmıştı. Prestij maçını oyunu tutarak veya beraberliğe kitleyerek değil, önde basarak, kazanarak tamamlamak düşüncesi vardı. Ancak bu oyun anlayışını cezalandıracak oyunculara sahipti Beşiktaş. Kenarlara giderek Holosko’ya alanlar yaratan Nobre. Bu alanlara top atabilecek Delgado gibi.
Beşiktaş taraftarı ile birlikte havaya girmiş. Çok iştahlılar. Daha önceleri hatırlıyoruz, iştahları ile panikleri karıştığı için sonuç alamıyorlardı. Şimdi durum böyle değil. Hem iştahlılar, hem de iyi oynuyorlar.
Holosko’nun Erdinç ile koro kor mücadele ettikten sonra, doğru driplinglerle sıfıra inip nefis kesmesi klasik Nobre golünü getirdi. Ön direğe çok iyi koşan Nobre takımını öne geçirdi. Ardından ilk yarının uzatmalarında Delgado’nun müthiş frikiği ile rahatladılar. İkinci yarı kontralarla pozisyon kovaladılar. İbrahim
Galatasaray adına olduğu kadar Ankaraspor için de önemi büyüktü maçın. Galatasaray’a beraberlik bile yetmezken, Ankaraspor’un büyük takımlardan alacağı her puan kümede kalma yolunda büyük değer taşıyordu. Maç da ortada geçti zaten.
Ankaraspor oyuna iyi girdi. 10 dakika sonra Galatasaray toparladı. Rakibinin üzerine gitmeye başladı. İyi hazırlanan pozisyonda da Ümit Karan ile golü buldu. İlk yarının sonuna doğru ve ikinci yarının başında Ankaraspor atakları artınca muhtemelen uzaktan kumandayla doğru bir değişiklik yapıldı. Ayhan oyuna girince tekrar ayağa oynayarak Galatasaray, Ankaraspor’un hızını kesti. Rakip sadece duran toplarla tehlike yaratabildi.
Ayhan faktörü
Ayhan’ın oyuna girmesi sadece Galatasaray’ı mahkum oynamaktan kurtarmadı, ayrıca hücumda da etkili olmasını sağladı. Ümit’in bir topu direkten döndü. Lincoln’ün fiziki yetersizliği Galatasaray’ın farkı artırmasını engelledi.
Galatasaray adına maçın en iyi adamları en uçtaki Ümit Karan ile en gerideki kaleci Aykut’tu.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Pozisyonu az, sadece duran topların önemli olduğu, hani eski derbilerdeki gibi; sakin, panik yapmayan, girdiği nadir pozisyonları değerlendiren tarafın kazanacağı bir maçtı.
Galatasaray takımı kötü sezon geçirebilir ancak dün Fatih Terim bana göre maçı kaybetmesine rağmen Christoph Daum'a göre taktiksel açıdan daha iyi hazırlanmıştı. Fenerbahçe'nin oyun yapısına göre bir kadro ve oyun düzeni ile çıkmıştı. Fenerbahçe yine klasik 4-4-2 oynadı. Hedef Tuncay ve Mehmet'i kenarlardan devreye sokup Nobre ile gol bulmaktı. Burada bir sıkıntı doğdu. Galatasaray bunu iyi düşünmüştü. Futbolda dönen toplar çok önemlidir. Bu hesabı Fatih Terim yapmış, ancak Daum yapmamıştı. O da şuydu. Galatasaray, Fenerbahçe'nin orta sahasında Aurelio ve Ümit Özat'a karşılık (diğer orta saha Tuncay ve Mehmet çizgide kaldığı için), göbeği Batista, Ayhan, Necati, Volkan ve iki kenar oyuncusu Prates ve Ergün ile altıladı ve bir bakıma 4'e 2, 4'e 1 üstünlük kurdu. Ve ayağa iyi pas yaparak önce muhtemel Fenerbahçe temposunu düşürdü ve taraftarın da desteğini azalttı.
80. dakikadan sonra işte Galatasaray'ın yeni yapılanması deniyor ya, bunun handikapları yaşandı. Çünkü tecrübe ortaya
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Maçların son 15 dakikası Fenerbahçe'nin en etkili olduğu dakikalar. Sezon başından beri o bölümlerde gol yemediği gibi, gol atıp kazanıyor. Bunda fizik gücün, hırsın ve olumlu değişikliklerin önemli etkisi vardı.
Yoksa maçın ilk 75 dakikası oyuna hükmeden, pozisyon bulan takım 3-4-3 oynayan Konyaspor'du. Ama dörtlü orta sahayla oynayan bir takıma karşı üç santrforla oynarsanız, bu 75 dakikalık bölümde mutlaka skor avantajını elde etmeniz gerekir. Bunu sağlayamazsanız forvet oyuncuları ve orta saha yorulur ve rakibe üstünlüğü verir. Hamleyi Daum yaptı, riske girdi, forvete oyuncu soktu. Çok efor sarfeden Cenk, Altan, Zafer Biryol üçlüsünden yorulduğu bölümlerde Zafer kenara alınmayınca ve skor avantajı da gelmeyince diri Fenerbahçe sonuca gitti. Bir puana bile sevinecekken, üç puanı kapıverdi. Skor 4-2 olduktan sonra değişiklik geldi ama iş işten geçmişti.
Fenerbahçe altı pozisyon buldu. Bunların beşi kafa pozisyonlarıydı ve üç tanesi gol oldu. Burada Konya savunmasının yan toplardaki sıkıntısı ortaya çıktı. Petkov, Ümit Özat, Serhat ve oyuna sonradan giren Rebrov maçın kaderini belirlediler.
Takım olarak eski maçlara göre çok üstün değildi
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi'ndeki çok önemli Chelsea maçı öncesi dün gece hem fiziki, hem de psikolojik açıdan artılarla doluydu. İlk yarının sonlarına doğru Fatih Tekke'nin atılmasıyla da Trabzonspor karşısında fazla yorulmadı, ikinci yarı bol bol pas yaptı, yıldız oyuncularının becerileriyle de farklı bir galibiyet aldı.
Beşiktaş takımını bu sezon ilk kez bu kadar arzulu ve konsantre gördük. Aynı zamanda da baskılı. Daha önceki maçlarda presi bölüm bölüm uygulayan Siyah - Beyazlılar, oyunu rölantiye alma huyunu da bir kenara bırakmış. Özellikle ilk yarının tamamında rakibi ablukaya aldılar, nefes aldırmadılar, zor maçı bir anda kolaya çevirdiler. Burada Trabzon savunmasındaki iki oyuncunun erken sarı kart görmesinin de rolü vardı. Beşiktaş forvetine gerekli hamleleri yapamadılar. Fatih yardımcı hakeme ne söyledi bilemiyorum ancak atılması amatörceydi. Takım bir anda demoralize oldu. Hatta Teknik Direktör Samet Aybaba skor 3-0 iken mecburen bir stoper daha soktu. Bence doğru da yaptı.
İlhan Mansız'a ayrı bir paragraf açmak istiyorum. Yardımcı bayrak kaldırdı özür diledi, orta hakem kart gösterdi özür diledi, rakip oyuncu ile hiç tartışmadı, sadece işini
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Yıllardır futbolun içersindeyim. Yıldız forvetler vardır, yıldız kaleciler vardır, maçın kader adamlarıdır. Maçın skorlarını belirlerler. Ama bir stoperin de bir maça bu kadar damga vurduğunu ilk kez gördüm. Daum'u kutlamak lazım, Tomas'ı Fenerbahçe'ye kazandırdığı için. Kemik gibi. Çabuk, rakibini yıldırıyor. Kademeyi biliyor. Kafaya çıkıyor. Çok kritik bölgelerde temiz hamleler yapıyor.
Dünkü maç oyun disiplinine sadık, ligimizin en iyi fizik gücüne sahip iki takımın mücadelesiydi. Fenerbahçe'de Galatasaray maçı kadrosundan Serhat çıkmış, forvete Tuncay girmişti. Orta saha dörtlüsü Ümit, Selçuk, Aurelio ve Kemal, yaratıcı oyuncu kimliğine bürünmedikleri için maçın büyük bir bölümünde pozisyon bulamadılar. Ve maç orta sahada geçti.
Maçın hemen başında Van Hooijdonk'un şanssız bir (baraj olsa belki atardı) şekilde ayağının kaymasıyla kaçırdığı penaltı oyunun gidişatını etkiledi. Bunun ispatı Fenerbahçe golünden sonra Gençler'in ailece hücum etmesiydi. Son bölümlerde Daum bir hamle yaparak iki ofansif oyuncu Yusuf ve Serhat'ı birlikte oyuna soktu. Bu Fenerbahçe'nin ofansif yönde üretken olmasını sağladı. Zaten golü de ne kadar defans ve kalecinin hatası
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Galatasaray için bence kader maçıydı. Yedi günde üç maç kazanamayınca yine kaybedilecek maç takımı, taraftarı demoralize edecekti.
Birçok futbolcusunu İstanbul'da bırakıp Adana'ya gelmişlerdi. Karşısında ciddi ekonomik sorunlar yaşayan, bunu sahaya yansıtmayan bir Adanaspor vardı. Tabii ki, bir de sıcak ve nem. Belli ki Fatih Terim, geçmiş altı hafta ile Şampiyonlar Ligi'ndeki sistem ve oyuncu performansıyla ilgili sıkıntılarını geride bırakıp, yeni bir organizyonun içine girdi Adana'da. Fenerbahçe maçını hatırlayalım; dörtlü savunmanın önünde iki ön libero, sağ çizgide bir oyuncu, sol çizgide bir oyuncu, onların önünde de iki santrfor. Hücumda 4-2-4, top rakibe geçtiği zaman 4-4-2 niyeti vardı hep. Ama bu uygulanamadığı için fiziki problem yaşandı, rakiplere topla oynama şansı verildi. Dün Adana'da dörtlü savunmanın önünde üç tane koşan adam; Ayhan, Cihan, Volkan vardı. Hatta Sabri'yi de içeri çekerek oynadılar. Bu Galatasaray'a topu rakipten hemen kazanma fırsatı doğurdu. Maçın tamamına yakın bölümünde iyi pres yaptılar, rakibe pozisyon bile vermediler. Top kendilerine geçtiğinde zaten kaliteli oyuncuları var. Bol pozisyon buldular. Aslında bu maç
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Maçın skorunu oyuncuların form durumundan çok, rüzgâr belirleyecekti. Bir bakıma da öyle oldu. Fenerbahçe alışa gelmiş Van Hooijdonk tek forvet, sol ve sağ çizgide iki oyunculu sistem yerine bu kez klasik 4-4-2 ile oyuna başladı. Yani Teknik Direktör Daum, Serhat'ı Van Hooijdonk'un yanına aldı. Arkadaki Ümit Özat'ın yerine Tomas'ı koydu. Çift ön libero Ümit ve Selçuk, bunların biraz sağında Aurelio, biraz solunda Kemal ile öncelikle marsı kesmek istiyordu. "Bir puan iyi, sıkıştırırsam da üç puan şahane" diye düşünüyordu.
Buna karşılık Galatasaray'da Fatih Terim, dörtlü savunmanın önünde Volkan ve Batista, sağ çizgide Prates önünde Sabri, sol çizgide Ergün önünde Baliç, ileri de de Hakan - Arif düzenini uyguladı. Hücumda 4-2-4, top rakibe geçince 4-4-2'ye dönüyordu. Yani "illaki üç puan" diyordu.
Fenerbahçe ilk yarıda rüzgârı arkasına almasına rağmen ilk 15 dakika Galatasaray'ın üstünlüğü ile geçti. 15. dakikadan sonra biraz Fenerbahçe ağırlıklı ortada bir maç geçti. Sonlara doğru da Prates'in kademe hatasından Fenerbahçe, Kemal ile öne geçti. 30 saniye sonra da beraberlik golünü yedi.
İkinci yarıda rüzgâr avantajıyla Galatasaray'ın daha hücum