Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle’nin, Başbakan Angela Merkel’in aksine, Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasından yana olduğu öteden beri biliniyor.
Alman koalisyon hükümetinde Hür Demokrat Parti’nin lideri olarak ülkesinin dış politikasını yürüten Westerwelle bu kez “Wall Street Journal”a verdiği özel demeçte, sıradan bir görüş ifade etmenin ötesinde, AB’ye gür bir çağrıda bulundu.
Verdiği mesaj kısaca şu: AB Türkiye’ye en kısa zamanda (üyelik bağlamında) net bir sinyal versin artık.
Westerwelle bu çağrısını inandırıcı kılmak için şu argümanları da sıralıyor: Siyasal alanda Türkiye son anayasa referandumu ile demokratik reformlar yönünde önemli bir adım attı. Ekonomik alanda Türkiye hızlı bir büyüme ve dinamizm içinde olduğunu gösteriyor. Stratejik alanda Ankara uluslararası platformda önemli bir rol oynuyor.
Alman lideri bu noktadan hareket ederek, AB’nin Türkiye’yi daha fazla bekletmeden üyelik müzakerelerini hızlandırması gerektiğini vurguluyor. Bunu söylerken de, bunca yıldır bu müzakere sürecinde 35 fasıldan sadece 13’ünün masaya yatırıldığını anımsatıyor.

Havada kalmamalı
Son haftalarda Avrupa’dan, gerek politikacıların beyanları, gerekse gazetelerin yorumları ile Westerwelle’nin mesajı doğrultusunda, kulağa hoş gelen sesler duyuyoruz.
Bunda referandumun önemli etkisi var. Şimdi AB merkezinde ve üye ülkelerin başkentlerinde, Türkiye’de siyasi reformları uygulama ve AB standartlarına uyma yönünde bir irade olduğu kanısı var. Bu arada Türkiye’de bazı tabuların yıkılması ve Kürt sorununun çözümü kapsamında PKK terörünün siyasal yoldan sona erdirilmesi için yeni politikaların geliştirilmesi de, AB diplomatik çevrelerinde olumlu karşılanıyor.
Bu siyasi gelişmelere denk gelen bir zamanda, Türkiye’nin ekonomik büyümesi ile ilgili açıklamalar ve istatistikler de AB çevrelerini etkiliyor.
Kısacası bütün bu faktörlerden dolayı halen AB’de hava Türkiye’nin lehine değişiyor. Gerçi Merkel, Sarkozy ve benzerlerinin fikir değiştirdiğine dair henüz bir işaret yok. Ama AB’de Türkiye’nin üyeliğini savunanlardan daha gür seslerin çıkması önemli.
Kuşkusuz bunun sadece sözde kalmaması ve Westerwelle’nin belirttiği gibi, AB’nin Türkiye’ye daha geç olmadan bazı cesaret verici sinyaller vermesi gerek.
Bu sinyaller ne olabilir?

Zaman kaybetmemeli
İlk aşamada AB’nin, Türk halkının AB’ye karşı kaybolmaya başlayan ilgisini ve heyecanını yeniden canlandıracak bazı jestler düşünülebilir. Örneğin vize konusu gibi. AB’nin bu bağlamda atacağı pratik adımların herhangi bir siyasi karardan daha etkili olacağı açıktır.
AB’nin verebileceği diğer bir sinyal da Kıbrıs’la ilgili olmalıdır. “Olmalıdır” diyoruz, çünkü Kıbrıs’la ilgili bir engel yani “Ek Protokol” sorunu bu yılın sonunda, Türkiye-AB ilişkilerini koparmak tehlikesini taşıyor.
Kıbrıs Rum yönetiminin baskısıyla AB, Türkiye’nin “ek protokol”e uyarak yılsonuna kadar limanları Rumlara açmasını istiyor. Türkiye de, AB’den “Doğrudan Ticaret” çerçevesinde Türk kesimine uygulanan ambargoların kaldırılmasını talep ediyor. Bu iki isteği de tatmin edecek bir formülün acele bulunması lazım. AB bunu gerçekleştireceği sinyalini vermeli.
Bu aynı zamanda müzakere sürecinde yeni fasılların açılmasının yolunu açabilir. AB’nin vermesi gereken diğer bir işaret de bu olmalı.
Türkiye’de AB üyeliğine desteğin yüzde 37’lere gerilediği bir ortamda, Türkiye-AB ilişkilerini rayına oturtmak için AB’den ilk aşamada beklenen ivedi sinyaller bunlar...