Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AB Komisyonu’nun önümüzdeki hafta yayımlanacak İlerleme Raporu’nda Türkiye’nin stratejik önemine vurgu yapılması, Birliğin Ankara’ya bakışında bir değişikliği yansıtıyor.
Raporun Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili bölümünde, Türk diplomasisinin Balkanlar’da, Kafkasya’da ve Ortadoğu’da oynadığı yapıcı rolden ve bölgenin istikrarına yaptığı katkılardan övgüyle söz ediliyor, jeostratejik konumu itibariyle Türkiye’nin bir kilit ülke olduğu belirtiliyor.
Açıkçası, daha yakın zamanlara kadar, AB’nin gözünde Türkiye’nin stratejik konumu önemsenen bir faktör değildi. AB diplomatları ve Komisyon yetkilileriyle vaktiyle yaptığımız söyleşilerde, Türkiye’nin stratejik önemini gündeme getirdiğimizde, bize söylenen hep şuydu: “Türkiye’nin stratejik konumu ve fonksiyonu NATO için çok önemli olabilir. Ama AB için bu bir kıstas olamaz. AB’nin değer ölçüleri farklıdır”...
Bu ölçüler bugün için de geçerlidir kuşkusuz. Ama Komisyon yetkilileri ve hepsi değilse bile AB üye ülkelerinin önemli bir kısmı, artık Türkiye’nin jeostratejik öneminin Avrupa için de ne ifade ettiğini yavaş yavaş anlamaya başlıyor...

Övenler çok...
Türkiye’ye karşı tavrı malum olan Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Fransa’sında dahi, Türkiye’nin jeostratejik yönüyle AB için taşıdığı önemi takdir eden önemli kişiler var.
Bunlardan biri AB’nin “akil adam”larından, eski Başbakan Michel Rocard... Son yazdığı “Türkiye’ye Evet” adlı kitabı aslında AB karşıtı bütün Avrupalılara verilebilecek en iyi yanıtlarla ve tavsiyelerle dolu. Rocard, öne sürdüğü birçok güçlü argüman arasında bölgede aktif bir rol oynayan Türkiye gibi bir ülkenin, AB için bir katma değer olacağını belirtiyor.
Benzer bir görüş, Belçika Dışişleri Bakanı Kerel de Gutch tarafından, önceki gün “Radikal” gazetesinde çıkan bir makalesinde de ifade edildi.
Türkiye’nin yıllar boyunca NATO’ya bağlılığının AB tarafından takdir edilmediğini ve ödüllendirilmesi bir yana, eşit muamele dahi görmediğini belirten Belçikalı Bakan, şöyle diyor: “Türkiye’yi Avrupalı bir devlet olarak kaybetmemek bizim yararımızadır... Türkiye ve Avrupa arasındaki ortaklığın olgunlaşmasının vakti geldi... Türkiye aynı değerleri paylaşarak Avrupa ailesinin bütünleşik bir parçasıdır... O bizim Asya’nın ve Ortadoğu’nun yükselen güçlerine uzanan köprümüzdür”...
Bakan’ın Türkiye’den, net bir ifadeyle “ortak” diye bahsetmesi ve AB’ye “artık Türkiye’nin kalbini ve aklını kazanmak” gerektiği mesajını vermesi, Avrupa’da Türkiye’nin lehine bazı şeylerin kıpırdamaya başladığının bir belirtisidir...

Garantisi yok
Bütün mesele bu nispi değişikliğin, AB’nin bir bütün olarak Türkiye’nin tam üyeliği konusundaki çekingen ve zaman zaman itici tutumunu ne kadar etkileyeceğidir.
Türkiye’nin stratejik öneminin daha iyi anlaşılması, Ankara’nın son zamanlarda bölgede oynadığı aktif rolün takdir görmesi çok iyi; ama açıkçası bu, katılım sürecinde karşılaşılan engelleri ve güçlükleri ne ölçüde kaldırabilir?
AB Komisyonu’nun İlerleme Raporu’nda, yukarıda sözünü ettiğimiz övgülere mukabil, demokratik hak ve özgürlükler, reformlar ve yasal düzenlemeler konusundaki hareketsizlik veya yetersizlikler de eleştiriliyor. AB’nin nazarında belirleyici olan kriterler de bunlardır.
Daha açık bir deyişle, Türkiye’nin jeostratejik öneminin ve bölgesel rolünün biraz daha öne çıkması, sevindirici de olsa, üyeliğin bir garantisi değildir...