Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Görünürde yoğun ve büyük olasılıkla fırtınalı bir sonbahar var. Oldukça yüklü olan takvimin ilk sırasında, bugün TBMM'nin başlayacak olan olağanüstü toplantıları yer alıyor. Milletvekillerini apar topar Meclis'e getiren olay, "9'uncu Reform Paketi" diye anılan AB ile yeni uyum yasalarıyla ilgili.Bu konuda gösterilen "olağanüstü" gayretin amacı, "reformları" veya uyum yasalarını, AB Komisyonu'nun İlerleme Raporu'nun yayımlanacağı (24 Ekim) tarihten öncesine yetiştirmektir. Yaz rehavetinden sonra, AB sahnesinde hareketlilik başlıyor. Ara verilen AB ile üyelik müzakerelerinin geleceğini belirleyecek olan konular şimdi gündemde. Meclis bunu başaracak mı?Bu pakette eğitimden vakıflara, tarımdan iskâna kadar çeşitli alanlarda uyum yasa tasarıları yer alıyor. Bu yasaların bazısı, Meclis'te hararetli tartışmalara ve itirazlara yol açacak gibi görünüyor. Ancak hükümet Meclis çoğunluğu sayesinde bunları geçirebileceğini umuyor.Ne var ki, İlerleme Raporu açısından önemli olan sadece bu paket değil. Raporda ifade özgürlüğü ve insan hakları gibi sorunlardan Kıbrıs Rumlarına liman ve havaalanlarının açılmasına kadar, çeşitli konularda birtakım olumsuzlukların yer alması kaçınılmaz görünüyor.AKP iktidarının AB ile uzlaşmak konusundaki kararlılığına rağmen, komisyonun tüm beklentilerini karşılayacak adımlar atması mümkün değil. Hele seçime yaklaşıldığı bir dönemde ve kamuoyunda AB'ye "taviz verildiği" veya "boyun eğildiği" yolunda bir izlenimin ve duyarlılığın hâkim olduğu bir ortamda...Bu bakımdan gerçekten hükümetin -ve Türk diplomasisinin- işi zor. Reformlara "evet" ama... AB'nin yukarıda saydığımız konularda "resmi" pozisyonları daha önce yapılan çeşitli açıklamalarındaki noktada duruyor. Örneğin, üyelik müzakerelerinin devamında belirleyici bir faktör olarak görünen Kıbrıs'la ilgili "Ek Protokol" meselesinde, AB resmi ağızları "Limanları açmanız şart" diyor. Hatta bazısı aksi takdirde müzakerelerin askıya alınması olasılığından da söz ediyor.Ancak yaz tatilinden Brüksel'e dönüp konuyu biraz daha serinkanlılıkla değerlendiren AB yetkilileri, şimdi bu açmaza bir çare için kafa yormaya başladılar. Birçok diplomattan "pratik bir formül bulunacağı"nın işaretini alıyoruz. Dönem başkanı Finlandiya -ve perde arkasında her zaman diplomasi hünerini kullanan İngiltere- halen devrede...Türkiye ile başlamış olan sürecin kesilmesinin AB için de iyi olmayacağı kanısı birçok üye ülkelerin başkentlerinde hâkim. Komisyon Başkanı Borrosso bile, "Türkiye'yi kaybetmenin bedeli ağır olur" diye düşünüyor. Almanya Şansölyesi Dr. Merkel "ahde vefa"dan söz ediyor ve sürecin devamını savunuyor. Fransa'da Sosyalist Parti'de Sarkozy'nin rakibi olan Bayan Segolene Royal, "Türkiye'yi kaybetmek büyük hata olur" diyor ve sürecin kesilmemesi gerektiğini söylüyor...Hasılı, AB'den olumsuz olduğu kadar, olumlu sesler de geliyor. Geçen hafta sonu önemli isimlerin katıldığı bir AB konferansı için İstanbul'a gelen Lord David Hanney bir sohbetimizde şu anlamlı hatırlatmayı yaptı: "İngiltere'yi iki kez reddettiler. Biz her defasında 'hayır'ı bir yanıt olarak kabul etmediğimizi söyledik ve yolumuza devam ettik"... skohen@milliyet.com.tr "Hayır" cevap değil!