Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gerçi bu çatlak sesler daha çok bazı siyasi partilerden, bir kısım medyadan ve kamuoyunun hatırı sayılır bir kesiminden geliyor; ama buna karşılık hükümetler, iktidardaki liderler, en azından Türkiyeyle müzakerelerin başlaması konusunda Komisyon tavsiyesine uymaya yatkın görünüyorlar.Ne var ki, kamuoyunun baskıları ve - gene Fransada görüldüğü gibi parlamentonun da devreye girmesi - hükümetleri zorlamaya başlıyor. Bu da 17 Aralık zirvesinde, bazı liderlerin, AB Komisyonunun raporundaki kısıtlamaları veya koşulları daha da katılaştırmaya çalışması tehlikesini yaratıyor.Oysa, Ankara rapordaki bazı kısıtlamaların tamamen kaldırılması ve şartların "iyileştirilmesi" için yoğun bir kampanyaya hazırlanıyor. Örneğin müzakerelerin "ucu açık bir süreç" olmasını öngören veya dolaşım serbestisine "kalıcı" koşulunu getiren rapordaki ifadelerin değişmesi, mutlaka gerekli görülüyor.* * *BAŞBAKAN ve Dışişleri Bakanı başta olmak üzere, Türk yetkililer önümüzdeki günlerde Avrupalı liderleri bu "iyileştirmeler" konusunda ikna etmeye çalışacaklar. Bu liderlerin kaçı, iç baskılar karşısında, Türkiyenin lehinde böyle bir değişikliğe razı olacak?Asıl soru şu: Aralık zirvesinden Komisyon raporuna göre "iyileştirilmiş" bir karar çıkmazsa, (hatta raporun gerisinde daha kötü bir sonuç alınırsa) Türkiye ne yapacak? Yetkililer bunu düşünmek bile istemediklerini söylüyorlar. Ama böyle bir "olasılık hesabı"nı da şimdiden yapmak gerek... FRANSA başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinden şu sırada yükselmekte olan sesler, "Acaba AB Türkiyeyle üyelik müzakerelerine oturmaya ne kadar hazır?" sorusunu gündeme getiriyor. IRAKtaki KDP lideri Mesut Barzaninin Ankara ziyaretinin belki tek önemli yanı, bu gezinin yapılmış olmasıdır. Bu sayede en azından Barzaniyle Türk hükümeti arasında (uzunca bir zamandır kesik olan) diyalog başlatılmış oldu.Ancak bu diyalogda iki taraf da, daha önce çeşitli vesilelerle beyan edilenleri tekrarladı. Bu bakımdan bunu bir "sağırlar diyaloğu" olarak nitelendirmek de mümkün. Ama her şeye rağmen, Ankaradaki görüşmelerde karşılıklı tavırlar net olarak ortaya kondu, bazı konularda birbirine yakın görüşler ifade edilirken, diğer bazı meselelerde zıt pozisyonlar sergilendi.Örneğin ilke olarak Irakın toprak bütünlüğü, seçimlerin zamanında yapılması, yeni Meclisin hazırlayacağı anayasanın federal bir yapı öngörmesi gibi ülkenin geleceğine ilişkin konularda görüş yakınlığı saptandı. Hatta PKK konusunda da Barzaninin söyledikleri, Türk tarafının savunduğu görüşlere ters düşmedi...* * *ANCAK diğer spesifik konularda yaklaşım veya temel görüş farklılıkları bir kez daha ortaya çıktı. Örneğin Türk tarafı, Türkmenlerin Irakın "asli bir unsuru" olarak hakları üzerinde vurgu yaptı. Kerkük meselesinde çok daha açık ve uyarıcı ifadeler kullandı, bu kentin statüsünü zorla değiştirme çabalarının iç savaşa dahi yol açabileceğini, Ankaranın böyle bir durumda olaylara seyirci kalamayacağını bildirdi... Oysa Barzani, Kerkükün Kürt kimliğini savundu ve kenti Kürdistanın bir parçası saydığını tekrarladı.Öyle anlaşılıyor ki, yetkililerce "yararlı" diye nitelendirilen bu görüşmelerden herhangi somut bir sonuç çıkmış değil. Zaten bu ziyaretten kimse böyle bir şey de beklemiyordu. Herhalde bunun olumlu yanı, iki tarafın diyalog halinde olması ve olası sürtüşmeleri bu yoldan önlemeye çalışmasıdır... skohen@milliyet.com.tr Sağırlar diyaloğu (mu?)