Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İlk bakışta AB konusu lafta kalıyor veya rafa kaldırılıyor. Diğer bir deyişle, AB üyelik yolunu açacak olan temel "siyasal reformlar" şimdi ikinci plana itiliyor ve koalisyonun devamı öncelik kazanıyor.
Aslında hükümet AB ile bütünleşme hedefini, "ABandone" (terk)etmiş değil. Üç koalisyon liderinin hafta başında yayımladığı ortak bildiride de bu teyid edildi.
Ama bildiride yer alan bazı ifadeler, AB’ye şimdiye kadar verilen önem ve öncelik konusunda ciddi kuşkular da yarattı. Örneğin şu ifade: "AB konusunda yürütülecek çalışmaların 57. hükümetin geleceğini olumsuz etkilemesine kesinlikle izin verilmeyecek"... Açıkçası bu cümlenin anlamı şu: Koalisyon bozulmasın da, gerekirse AB ile ilgili "ivedi" işler şimdilik kalsın...
***
BU bağlamda Başbakan Ecevit’in Ankara Temsilcimiz Fikret Bila’ya söyledikleri de bu izlenimi güçlendiriyor: "Bazı konularda farklı düşünüyoruz diye koalisyonun bozulması söz konusu olamaz. Kolay kolay bir kopma yaşanmaz"...
Aynı demecinde Ecevit, idam ve Kürtçe yayın ve öğrenim konularında "Sayın Bahçeli’den daha fazla esneklik ve anlayış beklemek doğru olmaz" diyor.
Bu durumda en azından, bu üç hassas konuda muhalefetle bir ortak zemin aranacak. Mutabakat sağlanırsa Meclis olağanüstü toplantıya çağrılacak ve muhalefetin "evet", bir koalisyon ortağının "hayır" oyları ile bu reformların çıkmasına çalışılacak!
Ya böyle bir mutabakat olmazsa? O zaman gerçekten AB niyeti lafta, reformlar da rafta kalacak!
***
HÜKÜMETİN tavrı, AB çevrelerinin kafasını iyice karıştırmışa benziyor.
Avrupalı diplomatlar Ecevit’in AB’nin "olmazsa olmaz" saydığı Kopenhag kriterleri ile uyumu nasıl sağlayabileceğine akıl erdiremiyorlar.
"Ecevit bu işi hükümeti ile değil de muhalefetle mi başaracak?" diye soran bir diplomat, "peki", diye devam ediyor "iktidar bu durumda yükümlülüklerini nasıl yerine getirecek? Kopenhag kriterlerini nasıl hayata geçirecek?"
Diplomatın bu konudaki kuşkuları, kendisi gibi birçok üst düzey AB yetkilisinin de belirttiği gibi, "Kopenhag kriterlerinin kapsamının Türkiye’de tam anlaşılamamasından" kaynaklanıyor.
Türkiye’de idam, Kürtçe yayın ve öğrenim konularının halledilmesi ile aralık zirvesinde otomatik olarak yeşil ışığın yakılacağı izlenimi var. Oysa (daha önce bizim de bu sütunda birkaç kez vurguladığımız gibi) Kopenhag kriterleri bundan ibaret değildir; bir pakettir. Bunun içinde ifade özgürlüğünden dernek, toplantı vs. serbestisine kadar çeşitli haklar da vardır. Ayrıca AB, uyum yasaları kadar, uygulamalara da çok dikkat etmektedir. Brüksel’deki AB merkezinde Türkiye’nin bu alandaki performansı konusunda da kuşkular hakim. Örneğin yılın başından beri 41 "düşünce suçu"na ilişkin dosyalar masada duruyor...
***
TABİİ Türkiye sözü çok edilen "üç hassas konu"da yasal düzenlemeleri ivedilikle gerçekleştirebilirse, Brüksel’de ve üye ülkelerde hava Türkiye’nin lehinde değişecek. O zaman "Türklerin niyeti ciddi. Onları cesaretlendirmek gerek" denecek.
Ama maalesef, Ankara’nın sisli siyasal havası içinde AB’ye böyle net bir kararlılık sinyali verilemiyor. Ve bu hayati dış politika konusu da, aynen iç politika ve ekonomi sorunları gibi, belirsizlikler listesine ekleniyor...