Anayasa Mahkemesi’nin AKP aleyhindeki davayla ilgili kararını vermeye hazırlandığı şu günlerde dünyanın gözü Türkiye’ye çevrili bulunuyor. Bu arada Ergenekon davasındaki son gelişmeler ve önceki gece İstanbul’da meydana gelen menfur terörist saldırı, Türkiye üzerindeki ilgiyi daha da yoğunlaştırıyor.
AKP hakkındaki davanın nasıl sonuçlanacağı, Türkiye’de öne sürülen çeşitli olasılıkların ışığında yabancı çevrelerde de çok konuşuluyor.
Bu davanın açıldığı günden itibaren, iktidar partisinin kapatılması halinde neler olabileceği, bunun Türkiye’nin dış ilişkilerini ve özellikle AB ile katılım sürecini nasıl etkileyeceği çok tartışıldı.
Başta bu konuda AB’den gelen sert tepkiler herkesin hatırındadır. AB Komisyonu yetkilileri, AKP’nin kapatılması halinde müzakere sürecinin askıya alınabileceğini dahi öne sürmüşlerdi. Neyse ki daha sonra aynı yetkililer daha temkinli ve ölçülü bir tavır aldılar.
Bununla beraber halen gerek Komisyon’da, gerekse Konsey’de hâkim olan kanı, böyle bir kapatma kararının AB’nin önem verdiği demokratik değerlere ve standartlara aykırı sayılacağı ve dolayısıyla buna gereken tepkinin gösterileceği yönündedir.
Zayıf olasılık
Bu tepkinin dozajı ne olacak? AB Komisyonu, Türkiye ile katılım müzakerelerini askıya alabilir mi?
Açıkçası, bu zayıf bir ihtimal olarak görülüyor.
Kuşkusuz, AB’nin çeşitli organları (parlamentosu dahil) parti kapatılmasına sert tepki gösterecek, bunu kınayacak, belki müzakere sürecini daha da yavaşlatacak, Ankara’yı siyasi reformları -yani yasal değişiklikleri- belirli bir takvim içinde yerine getirmesi için yoğun baskı altında tutacaktır.
Ancak bu reaksiyonunun müzakereleri askıya almak veya kesmek noktasına kadar ileri gideceğini sanmıyoruz.
Bunun çeşitli nedenleri var: Bir kere, Komisyon’un böyle bir karar alması için nitelikli bir çoğunluğa ihtiyacı var. Üye ülkelerin önemli bir kısmının buna katılması olasılığı yok gibi.
Daha önemlisi, eğer Komisyon böyle bir karar alırsa, askıya alınan sürecin ileride yeniden canlandırılması bir konsensüs gerektirir. Bu ise çok zor, hatta imkânsız görülüyor.
Yani, bu takdirde, kesilen müzakereler bir daha zor başlatılır, daha doğrusu, başlatılmaz artık. Kaldı ki, böyle bir durum olursa, zaten Türkiye artık bu süreçle ilgilenmez, AB ile bağlar kopar...
AB’de (Türkiye’de de olduğu gibi) bunu arzulayanlar var tabii! Ama açıkçası, AB üyelerinin çoğu (hatta Fransa ve Kıbrıs Rum yönetimi dahi), işin bu noktaya gelmesini hiç istemez. Diğer bir deyişle, AB Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamaz. Bunda tabii AB üyelerinin stratejik, siyasal, ekonomik, vs. çıkarlarının büyük payı vardır...
Zor karar
Yukarıda belirttiğimiz gibi, AKP’nin kapatılması halinde, her ne kadar katılım sürecinin askıya alınması söz konusu olmasa da AB’nin buna tepki göstermesi düşünülemez.
Tabii bu tepkinin Birliğin ve Avrupa ülkelerinin Türkiye ile olan ilişkilerinin geleceğini olduğu kadar, Türkiye’deki siyasal gerçekleri de dikkate alması çok önemlidir. Belki de bu bağlamda AB’nin en zor işi, hatta açmazı da budur.
AB’nin (ve aynı şekilde ABD dahil, dış dünyanın) böyle bir durumda göstereceği reaksiyonun Türk toplumunun çeşitli kesimlerinde nasıl yankılanacağını da iyice hesaplaması gerekecektir.