Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye'de dış politika üzerinde kafa yoranlar, genelde ABD veya AB ile sorun çıktığında, yeni alternatif arayışına girişirler. Nitekim bir süredir (özellikle AB'nin tutumuna karşılık olarak), Rusya'dan İran'a, İslam dünyasından Çin'e kadar, çeşitli "seçenekler"den söz ediliyor.Bu kez, Kuzey Irak'taki olayın ardından, ABD'ye karşı politikanın baştan gözden geçirilmesini isteyenlerin bir kısmı, alternatif olarak AB'yi öne sürüyorlar.Bu görüşe göre, Türk - ABD ilişkilerinin yediği darbeden sonra, Ankara AB'ye sıkıca sarılmalı ve Avrupa'yı bir alternatif olarak kullanmalıdır...***Gerçekten AB, Türk dış politikasında, ABD'nin bir alternatifi midir ve Ankara'nın böyle keskin bir rota değişikliği yapması gerekli mi?Avrupa'nın Türkiye'nin dış ilişkilerinde ve Türk halkının gönlünde çok uzun yıllardan beri özel bir yere sahip olduğu kuşkusuz. Halen Türkiye'nin en yakın ticari, ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkileri, AB ile veya onun içinde yer alan ülkelerledir.Ancak son 50 yılda ABD'nin Türk dış politikasında giderek ağırlık kazanması da, güvenlikten ekonomiye kadar çeşitli faktörlerin sonucudur. Şartlar değişmiş de olsa, - hele bugün "hiper - güç" durumunda olan - ABD'yi yok saymak veya gözden çıkarmak, herhalde hiç de akıllıca bir davranış olmaz...Kaldı ki ABD'yi bırakıp AB'yi onun yerine "ikame" etmenin de pratikte birçok zorluğu var. Gerçekten AB, Türkiye'yi istiyor mu? Türkiye AB'ye girmeye hazır mı? Son analizde, AB, ABD'nin yerini tutar mı?..***Birinci konuda, AB yöneticilerinden, parlamenterlerinden zaman zaman gelen ve kafa karıştıran çelişkili demeçlere rağmen, en azından resmi politika Türkiye'ye kapıyı açık tutmak yönündedir. Son zamanlarda, özellikle Ankara'nın ABD'ye karşı tezkere konusunda aldığı tavırdan ve Süleymaniye olayından sonra, Avrupa'da Türkiye lehinde daha büyük bir sempatinin oluşmakta olduğu hissediliyor...İkinci konuda, Türkiye AB'ye girmek istiyor, ama bazı etkin çevreler, AB'nin uyulmasını istediği kriterlerin ve şartların bir kısmına karşı direniyor. Diğer bir deyişle, statüko'cular AB'ye katılma sürecini engellemeye çalışıyor...Nihayet üçüncü konuda, AB üyeliğinin - müzakereler 2005'te başlarsa bile - en az 10 - 12 yıl sonra gerçekleşeceğini dikkate almamız gerek. Yani kısa vadede AB'nin ABD'nin yerini alması mümkün değil. Kaldı ki, AB Türkiye'ye özellikle askeri, diplomatik ve mali alanlarda ABD'nin sağladığı ölçüde destek vermesi de olanaksız...***Ama bütün bunlar, Türkiye'nin şimdi geldiği noktada dış politikasında yeni bir ayar yapmaması ve AB'ye daha fazla ağırlık vermemesi için bir neden değil. Aksine, Türk diplomasisi "Avrupa kartını" daha güçlü biçimde kullanmalıdır.Dolayısıyla, bugün tartışılması gereken soru, "ABD mi, AB mi" olmamalı. Veya bu soruya "ikisi de" yanıtı verilebilmelidir... skohen@milliyet.com.tr Halen ABD ile, Süleymaniye baskını yüzünden yaşanmakta olan kriz, Türkiye'nin dış politikada başka seçeneklere yönelmesi zamanının gelip gelmediği konusunu tartışmaya açmış bulunuyor.