Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu faaliyetin iki esas amacı var: Birincisi AB Konseyinin aralık zirvesinde, müzakereler için "gecikmeden" bir tarih açıklaması; ikincisi ise, tarih ile ilgili kararında AB Komisyonunun raporunda yer alan "sakıncalı" unsurlara yer vermemesidir.Zirveden önce bu iki konuda üye ülke liderlerinin ikna edilmesi ve hatta onlardan söz alınması çok önemli. Ancak bu ülkelerin çoğunda politikacıların, medyanın, kamuoyunun hangi havaları çalmakta olduğu malum! Böyle bir ortamda hükümetlerin Türkiyenin itirazlarını giderecek "uygun" bir karar almasını sağlamak, oldukça zor bir iş...***Hükümet her şeyden önce zirveden "erken bir tarih" çıkmasını şart koşuyor. Erken derken kastedilen de 2005in ilk aylarıdır. Bir yetkilinin deyişi ile bu tarih "kırmızı çizgi" sınırı içinde sayılıyor.Eğer (örneğin Fransada bazı çevrelerin istediği gibi) sürecin başlama tarihi daha ileriye - örneğin 2006ya - atılırsa ne olur? Bu durumda Ankaranın bunu "kabul edilemez" sayması, yani pratikte bu sürecin başlamaması olasılığı çok kuvvetli. Türk yetkililer bunu şimdiden Avrupalı muhataplarına "açık - seçik" iletmeye çalışıyor...Raporda olumsuz iki esas unsur var ki, Türk diplomasisi zirveden çıkacak olan bildiride benzer ifadelerle yer almamasını istiyor. Bu ifadelerden biri, müzakerelerin "ucu açık bir süreç" olmasını, diğeri de serbest dolaşımın "sürekli" olarak kısıtlanmasını öngören paragraflarda yer alıyor.***Zirveden çıkacak kararla ilgili metinde aynen bu ifadeler (veya daha olumsuz sözcükler) yer alırsa, Ankara ne yapacak?Bu konuda iki şık düşünülebilir: Ya metindeki olumsuzlukların müzakere süreci içinde giderilebileceği umudu ile masaya oturulur... Veya bu şartlarla müzakere olmaz diyerek ipler koparılır...Hükümete yakın çevreler, müzakere süreci, yöntemi, istenen garantiler, bağlayıcı açıklamalar gibi konuların süreç içinde Türkiyenin lehine çevrilebileceği, bu nedenle yıllardır üyelik için harcanan çabaların boşa gitmesine yol açacak bir çıkış yapmanın akıllıca olmayacağı düşüncesinde. Ama, bir yetkilinin deyişi ile "Türkiye zirveye kadar istediğini elde etmek için bütün gücü ile bastırmaya devam edecektir"...***Muhalefetin bu konudaki görüşü farklı. CHP Genel Başkan Yardımcısı, deneyimli diplomat Onur Öymen, yukarıda saydığımız iki unsurun çok önemli olduğunu belirtiyor ve zirvenin karar metninde aynen (veya daha katı biçimde) yer almasının müzakereler için "non - starter" sayılması - yani müzakereye oturulmaması - gerektiğini söylüyor.Öymen, görüşmelerin "ucu açık", yani nasıl biteceği belli olmayan bir tarzda başlamasının "çok riskli" olacağını, sürecin sonunda da - hele Fransanın arzuladığı gibi - Türkiyenin olası üyeliğinin referanduma sunulmasının kesinlikle kabul edilemeyeceğini vurguluyor ve "bunun çok net biçimde şimdiden söylenmesi, Türk kamuoyunun da bu konuda gereken tepkiyi göstermesi gerek" diyor.Buna rağmen sonuç alınamazsa ne yapmalı? Öymene göre "bu konuda çeşitli formüller bulunabilir. CHP içinde bu yönde bir çalışma başlamış bulunuyor. Bunlar zamanı gelince kamuoyuna açıklanacak"...Bu konuda hükümetle muhalefet birlikte çalışıp bir konsensüse varsa, daha yararlı olmaz mı? skohen@milliyet.com.tr Türk diplomasisi ABnin 17 Aralık zirvesinden olumlu bir karar çıkmasını sağlamak için yoğun kampanyaya başladı. İkna turları çerçevesinde Dışişleri Bakanı Abdullah Gül halen Almanyada temaslar yapıyor. Haftaya Başbakan Tayyip Erdoğan Fransaya gidecek. Önümüzdeki birkaç hafta içinde benzer daha çok ziyaretler, temaslar gerçekleştirilecek.