Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sami Kohen

AVRUPA'nın geleceği, yaşlı kıt'adaki ülkelerin ulusal politikalarını etkileyen ve hatta belirleyen bir faktör oldu.
Artık seçim takvimi bile, Avrupa entegrasyonu sürecine göre ayarlanıyor. Fransa'da, Başkan Chirac'ın 1 Haziran'da erken seçimlerin yapılmasına karar vermesi gibi...
AB'nin Maastricht süreci çerçevesinde, tek para birimine geçme hedefi, bazı Avrupa liderlerini, bunu gerçekleştirmek için iş başında kalmaya zorluyor. Almanya'da, 18 yıldır iktidarda olan Başbakan Kohl'ün şimdiden 1998'de adaylığını tekrar koymaya karar vermesi gibi...
AB içinde, 1999'da hayata geçirilmesi planlanan mali birliğe katılıp katılmama konusu, tüm Avrupa'da hararetli bir tartışma konusu haline gelmiş bulunuyor. Önümüzdeki hafta seçimlerin yapılacağı İngiltere'de sadece karşıt partiler arasında değil, gerek muhafazakarlar, gerekse İşçi Partisi içinde beliren görüş ayrılıkları gibi...
* * *
EVET, Avrupa'nın bütünleşmesine ilişkin sorunlar, artık AB'nin 15 üye ülkesinin günlük politikasına - ve özellikle seçim kampanyası gündemine - hakim oluyor.
Seçmenler, günlük yaşamlarına giderek girdiğini hissettikleri bu konuda, bir tavır almak durumundalar. İki yıl sonra yürürlüğe girmesi beklenen tek para sistemi ve mali birlik, sadece diplomatların ve akademisyenlerin kafa yorduğu bir mesele değil. Bu sistem uygulandığı zaman, "Euro" kendi paralarının yerine geçecek, ülkenin enflasyonundan banka faizlerine kadar çeşitli ekonomik konularda kararları Brüksel'deki AB Merkez Bankası ve "Euro bürokratlar" verecek.
Bunlar, "Avrupa insanı"nı artık kendi ulusal sorunları kadar (ve belki de daha fazla) ilgilendiriyor.
İngiltere'de
seçim tartışmalarının önemli bir kısmı Avrupa politikası teması etrafında cereyan ediyor. Kuşkusuz, İngiliz adalarında seçimlerin sonucunu belirleyecek olan, gene de iç (ve özellikle ekonomik) durumdur. Ama bu kampanyada konuşulanlar seçmenlere İngiltere'nin siyasal ve ekonomik durumunun Avrupa'nın geleceği ve Londra'nın AB ile ilişkileri ile de sıkı sıkıya bağlı olduğu mesajını açıkça vermiştir.
Fransa'da ise, seçim kararı bugünkü yönetimin, AB politikası konusunda seçmenden yetki almak arzusundan kaynaklanıyor. Chirac ve iktidardaki merkez - sağ hükümet, Fransa'nın (Almanya ile beraber) AB'nin parasal birlik hedefi yolunda öncülük yapmasını istiyor. Bunu gerçekleştirmek için, Fransa'nın bazı fedakarlıklarda bulunması gerek. Örneğin, Maastricht sürecinin mali kriterlerini yerine getirmenin yolu, bütçedeki birtakım kamu harcamalarını kısmak, hatta bazı vergileri artırmaktır. Chirac uzun vadede yarar sağlayacağını umduğu "acı reçete"yi şimdiden kendi halkına kabul ettirmek zorundadır. Seçimlerin normal tarihte - Mart 1998'de - yapılması, bu politikayı tehlikeye düşürebilir. O zamana kadar hükümet daha da yıpranabilir.
Diğer bir deyişle, Fransa'da erken seçim kararı, AB gündemine ve takvimine göre düzenlenmiştir. Chirac'ın bu hesabının ne kadar isabetli olduğunu ise, sandıktan çıkacak sonuç gösterecektir.
* * *
BÜTÜN bu gelişmelerin bizi de yakından ilgilendiren yönleri var. Artık anlaşılıyor ki, AB'nin gündeminde parasal birlik (EMU) birinci sırada yer alıyor. AB'nin "Genişleme politikası" daha geri planda kalıyor.
Haziranda Amsterdam'da yapılacak AB zirvesinde esas konu
(genişleme değil), AB'nin Maastricht sürecine göre yapılanması konusu olacak. Şimdi AB çevrelerinde, "yeni adaylar" ile ilgili kararın daha geri tarihlere itilebileceği haberleri dolaşıyor. Hatta Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi üç "güçlü aday"a el altından "biraz beklemeniz gerekebilir" mesajının verildiği söyleniyor.
"İlk kuşaktaki" bu ülkelerin 1999'a kadar üyeliğe kabul edilmesi söz konusu iken, şimdi bunun 2002 ile 2004 yılları arasında ancak mümkün olabileceği öne sürülüyor. Bu durumda AB'nin Haziran zirvesinde ve hatta aralıkta Lüksemburg'daki doruk toplantısında adaylıkların kesinleşmesi olasılığı giderek azalıyor.
Eğer böyle olacaksa, yani "genişleme politikası" daha bir süre askıya alınacaksa, Türkiye rahat bir nefes alabilir. Çünkü Ankara'nın isimleri geçen adayların arasında yer alması ihtimali pek fazla değildir.
Adayların hiçbiri için işlem yapılmayacaksa, Türkiye de hiç olmazsa diğerleri ile "eşit" şekilde "bekleme" durumuna geçecektir!..