Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


AB'yi ne kadar tanıyoruz?
Türk kamuoyu, adaylık sayesinde, Birliğin bazı temel karar ve kurallarını - örneğin Kopenhag kriterlerini - öğrenmiş bulunuyor.
Nitekim bugünlerde Türkiye'de üyelik koşulu olan bu kriterlerin ülkemize ne ölçüde uyduğu, buna uymanın ulusal çıkarlar açısından ne kadar yararlı veya sakıncalı olacağı tartılıyor.
AB'ye değişik nedenlerden ötürü karşı olanların veya ondan kuşku duyanların, Ankara'nın adaylıktan üyeliğe geçiş sürecine girmeye hazırlandığı bir sırada, bu tartışmayı başlatmalarına şaşmamak gerek. Bir bakıma bu tartışmayı şimdi yapmakta belki de yarar var...
* * *
FAKAT yukarıda sorduğumuz soru, AB'nin sadece Kopenhag kriterleri ile ilgili değil. AB bünyesinde artık kurallaşmış ve yerleşmiş olan (ve diğer aday ülkeler tarafından da benimsenen) bu kriterleri tartışan yok.
AB'nin gündeminde gerek güncel, gerekse geleceğe dönük başka önemli konular var. Bunların bir kısmı, Avrupa'nın kaderini şekillendirecek konular. Avrupalılar şimdi bunu tartışıyor.
Ne yazık ki, Türkiye'de işin bu yanı ile ilgilenen, AB'de ortaya atılan fikirleri ve Avrupa'ya yön verecek trend'leri izleyen çok az insan var.
Oysa son tahlilde, eğer Türkiye gerçekten AB üyesi olacaksa, Türk insanının da, Birlik'te olup bitenler hakkında bilgi sahibi olması, diğer bir deyişle şimdiden AB ile daha yakından tanışması gerekmez mi?..
* * *
ŞU sırada Avrupalıların tartıştığı konulardan biri, AB'nin - hele adayların üye olması ile genişleyecek ve 28 devletin dahil olacağı bir AB'nin - nasıl bir yapıya sahip olması gerektiğidir.
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac hafta başında Berlin'de Alman Meclisi'nde yaptığı konuşma ile, bu tartışmayı hareketlendirmiştir.
Chirac'ın "yeni Avrupa projesi" şu unsurları kapsıyor: 1) AB "iki vitesli" olarak genişleyecek ve gelişecek. Yani bir kısım üyeler, entegrasyon yolunda hızlı gidecek, diğerleri daha geride kalacak. 2) Fransa, Almanya ile birlikte bir "öncü grup" oluşturacak. Yani bu iki ülke AB'nin "itici gücü" olacak. 3) İki yıl içinde AB'nin yeni Anayasası hazırlanacak. 4) AB siyasal ve ekonomik bütünleşmeyi gerçekleştirirken, bir "süper devlet" olmayacak, yani "ulus - devlet"in yerini almayacak...
* * *
KISACASI Chirac'ın bu görüşü, yarının Avrupasını bir "Avrupa Birleşik Devletleri" olarak değil, bir "Birleşik Devletler Avrupası" olarak öngörüyor.
Fransa'nın "öncü grup"ta ortak olarak gördüğü Almanya bu fikre sıcak bakmakla beraber, daha ileri bir "birlik"ten yana. Nitekim geçenlerde Dışişleri Bakanı Fischer, AB'nin kendi hükümetine, başkanına ve parlamentosuna sahip "federal" bir yapıya sahip olmasını önermişti. Bunun gerçekleşmesi daha uzun zaman alacak; ama "vizyon" (ve hedef) bu...
Chirac'ın tam Fransa'nın AB dönem başkanlığını devraldığı şu günlerde ortaya attığı fikir, şimdilik AB'yi bölmüş bulunuyor. Özellikle İngiltere ve İskandinav ülkeleri "Fransız - Alman ekseni"nden rahatsız. Onlar çok ileri bir entegrasyon da istemiyorlar.
AB nispeten kısa zamanda siyasal ve ekonomik bütünleşmede büyük mesafe kat etti. Üye ülkeler gerçekten kendi egemenliklerinden çok şeyler verdi. Şimdi daha ne kadar ileriye gidilmesi gerektiği sorgulanıyor.
Herhalde yarının Avrupasını halen çeşitli AB merkezlerinde yapılan bu tartışmalar belirleyecek...



Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr