Yunan Başbakanı Kostas Simitis'in önceki gün Selanik'te söyledikleri arasında şu üç cümle, dikkat çekici: "Türkiye'nin jest yapmadığı söyleniyor. Bu bir günde gerçekleşemez. Türkiye'nin zamana ihtiyacı var; sabırlı olmak gerek"...
Simitis'in sözünü ettiği "jest"in ne olduğu malum: Ege ve Kıbrıs konusunda Türkiye'nin bazı ödünler vermesi. Bunun için de Atina, AB'yi bir araç olarak kullanmaya uğraşıyor.
Simitis de - aynen geçen gün Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu'nun yaptığı gibi - bunu açıkça söylüyor. Bununla beraber, Yunan liderinin, bu konuda sabırsızlık gösterip hükümeti eleştirenleri yatıştırmak için, Türkiye'nin zamana ihtiyacı olduğunu belirtmesi önemli bir gelişme.Ama bu, Atina'nın bir yandan bu "sabrı" gösterirken, diğer yandan AB kanalı ile Türkiye'yi "sıkıştırmaktan" çekineceği anlamına gelmiyor. Nitekim Evian'da AB dışişleri bakanlarının toplantısı sırasında, Papandreu bu yönde çabalarını hiç esirgemedi...
* * *
YUNAN diplomasisi, AB'nin Türkiye ile "katılım ortaklığı belgesi"ni, bu çabalarını yoğunlaştırmak için bir fırsat olarak kullanıyor.Bu belge ile ilgili çalışmalar bu ay başlayacak ve ekimde tamamlanacak.
Yunanlıların amacı, AB'nin Türkiye için çizeceği "yol haritası"na, Ege ve Kıbrıs sorunlarını da dahil etmek. Ve böylece AB'nin Türkiye'yi bu yönde bazı ödünler vermeye zorlamak...Papandreu'ya göre, Türkiye'nin adaylığının gerçekleştiği Helsinki zirvesinde alınan kararlar - diğer bir deyişle Helsinki Sonuç Bildirgesi - "katılım ortaklığı belgesi"ne Ege ve Kıbrıs sorunları üzerindeki beklentilerin dahil edilmesine müsait.
Türkiye'nin görüşü ise bunun tam karşıtı. Nitekim Dışişleri Bakanı İsmail Cem, 15 AB üyesine gönderdiği mektupta (önceki günkü basın toplantısında belirttiği gibi) bu belgede bu iki soruna yer verilemeyeceğini, çünkü Helsinki Sonuç Bildirgesi'nin böyle bir zorlamayı öngörmediğini bildirdi.
* * *
BU konudaki anlaşmazlık, Ankara ile Atina'nın Helsinki kararlarını farklı biçimde yorumlamasından çıkıyor. Bu tartışma bir yana bırakılırsa, şu iki gerçeği gözlemek mümkün:
* Birincisi, AB'nin Türk - Yunan ilişkileri ve Kıbrıs konusu ile olan (dolaylı şekilde de olsa) ilintisidir.
Ankara, Helsinki bildirgesinin böyle bir ilintiyi öngörmediğini ne kadar söylerse söylesin, AB'nin bu işte bir sorumluluk üstlendiği açık. Papandreu'nun belirttiği gibi, Cem'in bu konuda 15 AB'li meslektaşına mektup yazması dahi, bu ilintinin varlığını gösteriyor.
* İkinci gerçek, AB'nin ikide birde Kıbrıs ve Ege sorunları ile karşı karşıya kalmak istemediğidir. Papandreu AB'yi şimdi "katılım ortaklığı belgesi"ne mutlaka bu meseleleri dahil etmesi için zorlamaya çalışıyor.
Ama bizim Brüksel'den aldığımız bilgiler, AB'nin açık ifadelerle böyle bir şeye razı olmayacağıdır. Açıkçası, başı zaten yeterince sıkışık olan AB bu problemlere bulaşmak istemiyor. Bir diplomatın deyişi ile, "çıkacak belgede olsa olsa Helsinki Sonuç Bildirgesi hatırlatılır ve muğlak bir ifade kullanılır, böylece AB'nin tutumu iki tarafın yorumuna bırakılır."
Bunun ise, pratikte fazla bir etkisi olmaz.
* * *
ANLAŞILAN Yunan Başbakanı bunun farkında ki, kendi halkına - ve siyasetçilerine - sabır tavsiye ediyor.
Verdiği mesaj, vakti ile biraz Rumca bilen İstanbulluların esprili deyimi ile "acele min kanis", (yani "acele etmeyin") şeklindedir!..Ne var ki, sabır gerektiren bu süreçte, zorlamalara ve kışkırtmalara başvurmamak da gerek.
Yoksa bu "sabrın sonu selamet" olmaz pek!..Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr