Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

TÜRKİYE’deki “Kürt açılımı” tartışmalarının dış dünyada fazla ilgi topladığı söylenemez. Uluslararası toplumu şu sırada meşgul eden “daha sıcak” olaylar var...
Ancak Türkiye ile ilgili yabancı diplomatik çevreler ve düşünce kuruluşları, hükümetin girişimini ve bunun yol açtığı hararetli tartışmaları ilgiyle izliyorlar.
Son günlerde başta ABD ve İngiltere olmak üzere bazı ülkelerin Ankara’daki büyükelçilerinin, ayrıca Brüksel’de AB yetkililerinin bu konuda söyledikleri Türk medyasında yer aldı.
Genelde bu değerlendirmeler olumlu. Yani yabancı gözüyle Türkiye’nin Kürt sorununu çözmek için yeni bir inisiyatife girişmesi, yerinde ve zamanında atılan cesur bir adım.
Dış çevrelerin böyle bir tepki göstermelerine şaşmamak lazım. Öteden beri özellikle Batılı ülkelerden (ve zaman zaman başkalarından), Türkiye’nin PKK terörüne son vermeye çalışırken, sorunu siyasal ve sosyal yönleriyle de ele alması gerektiği yönünde telkinler geliyor.
Bu kez hükümetin yeni bir açılımla terör sorunu ile birlikte Kürt meselesini kapsamlı bir şekilde ele alması, bu girişime karşı çıkan çevrelerce, “dış telkinler” veya açıkça “ABD’nin baskıları” ile irtibatlandırılıyor.
ABD’den ve bazı Avrupa ülkelerinden son zamanlarda sorunun “siyasal çözümü” yönünde “tavsiyeler”in sıklaştığı doğrudur. Bu telkinlerin bir kısmı Türk liderlerinin bu devletlerin üst düzey yetkilileriyle görüşmeleri sırasında yapıldı. Bir kısım da, çeşitli düşünce kuruluşlarındaki Türkiye uzmanları tarafından yazılı veya sözlü olarak dile getirildi.

Esas nedenler

BUNLARIN Türk hükümetinin “açılım” kararı üzerinde belirli bir etkisi olabilir. Ancak Ankara’nın sırf ABD’nin veya AB’nin talebi ve baskısıyla böyle bir girişimde bulunduğunu düşünmek geniş bir tablonun bir noktasına takılıp kalmak demek olur.
Türkiye’nin aylardan beri süren değerlendirmelerden sonra Kürt meselesinde yeni bir strateji belirlemeye karar vermesinde rol oynayan birçok faktör var. Özetle:
1- Geçen yılın başından itibaren PKK’ya karşı yurtiçinde ve Kuzey Irak’ta yürütülen operasyonlar örgütü sarsmış ve zayıflatmıştır. PKK ileri gelenleri çatışmaların durdurulmasından ve barıştan söz etmeye başlamıştır.
2- Türk diplomasisi Irak hükümeti ve Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi ile PKK varlığının sonlandırılması konusunda diyaloğunu ilerletmiş ve bu yönde sonuç almaya başlamıştır. Bu arada ABD’nin sağladığı desteğin ve Irak’tan çekilme planının da buna katkısı olmuştur.
3- Türkiye’de terör meselesinin sadece askeri yoldan çözümlenemeyeceği, sorunun daha kapsamlı önlemlerle ele alınması zamanının geldiği görüşü güç kazanmıştır. Bu görüşün TSK komutanları tarafından açıkça ifade edilmesi de yetkilileri cesaretlendirmiştir.
4- Halk arasında da kan ve gözyaşının durması ve yeni bir döneme girilmesi arzusu kendini hissettirmeye başlamıştır.
5- Meselenin demokratik çözümünün içte rejimi, dışta da prestiji güçlendireceği düşüncesi benimsenmiştir.
“Yabancı parmağı”
BU faktörlerin hiçbirini dikkate almadan, yani iç dinamikleri ve uluslararası konjonktürü göz ardı ederek Kürt açılımını sırf “dış baskılar”a bağlamak, Türkiye’nin kendi çıkarına uygun kararlarını bizzat verme yeteneğine ve öz güvenine saygısızlık olur.
Özellikle bazı Batı ülkelerindeki sivil kuruluşların veya uzmanların söylediklerini veya yazdıklarını temel olarak alıp, yeni açılımın arkasında ille de bir “yabancı parmağı” görmek yanıltıcıdır.
Türkiye’nin bu kompleksleri çoktan aşmış olması gerekir.