Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


DÜN Arjantin'deki son durumu telefonla görüştüğümüz bir Arjantin diplomatı "açıkçası Türkiye'yi gıpta ediyorum" demekten kendini alamadı ve şöyle devam etti: "Keşke ABD ve IMF Türkiye'ye sağladığı desteğin yarısını Arjantin'e verseydi... O zaman bu hallere düşmezdik"...
Geçen yıl bu zamanlarda Türkiye ile Arjantin, ciddi bir ekonomik krizin eşiğine gelmişti. O sırada ziyaret ettiğimiz Buenos Aires'te gazeteler, "El efecto Turco" ("Türk etkisi") gibi başlıklarla Türkiye'deki gelişmeleri aktarıyor ve Arjantin'in de benzer duruma düşebileceği kaygısını dile getiriyordu.
Türkiye'deki şubat şokunun ardından iki ülkedeki olaylarda gerçekten dikkat çekici benzerlikler görüldü. O kadar ki, ekonomiyi düzeltmeyi üstlenen Türkiye'de Kemal Derviş ile Arjantin'de de Domingo Cavallo arasındaki fiziki benzerlikler üzerinde dahi duruldu!
* * *
DAHA önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi iki ülke arasında benzerlikler kadar farklılıklar da çok. Dolayısı ile, krizin çözüm sürecinde, ikisinin de hep aynı paralelde gideceğini düşünmek yanlış. Kaldı ki, Arjantin'in uyguladığı formüller de Türkiye'ninkilerin fotokopisi değil!
Arjantin'in şimdi ekonomik ve siyasal kaosa sürüklenmiş olması, buna karşılık Türkiye'nin nispi bir rahatlama yoluna girmesi de, bunu açıkça gösteriyor.
Arjantin'in bugün bu noktaya gelmesinde pek çok neden var: Biriken 130 milyar dolarlık borcu ödeyemeyecek duruma gelmesi (döviz rezervi sadece 1.7 milyar dolar); IMF'nin yeni kredi açmak istememesi (son olarak 1.3 milyar dolarlık dilimi bile vermemesi); hükümetin vergileri artırıp maaşları (emeklilik dahil) düşürmesi; resesyon nedeni ile iflasların artması ve işsizliğin yüzde 18'e çıkması; vatandaşların banka hesaplarının dondurulması (ayda en çok 1000 peso - veya dolar - çekme zorunluğunun konması), bu nedenler arasında. 36 milyon nüfusun 15 milyonunun "fukaralık çizgisi" altına düştüğü bir ortamda, insanların umutlarını - ve bu arada Cavallo'ya güvenini de - yitirip sokaklara dökülmesi, kaçınılmaz bir sonuçtu.
Arjantin diplomatının belirttiği gibi, bu ülke Türkiye'nin jeostratejik konumunda olsaydı, belki daha kolay dış destek sağlayabilir ve şimdiki bunalımı atlatabilirdi. Onun da belirttiği gibi mesele "sabit veya dalgalı kur tercihi" değil. Arjantin'e vaktiyle sabit kuru tavsiye eden IMF idi. Bu yüzden birçok Arjantinli bugün olanlardan IMF'yi sorumlu tutuyor. Ama kuşkusuz, asıl kabahat son yıllarda hatalı politikalar uygulayan yönetimlerde. Nitekim, protestolar da artık halkın politikacılar kadar sisteme de güvenmediğini ve sadece "farklı insanlar değil, farklı politikalar" görmek istediğini ortaya koyuyor...
* * *
ARJANTİN bu badireyi nasıl atlatacak?
Arjantin diplomatı, "zor ama bir çıkar yol bulunacak" diyor. Bu aşamada belirsizlik var tabii. "Ancak" diyor "belli olan bir şey var: O da, çözümün demokratik yollardan aranacağı, yani açıkçası bir askeri darbenin olmayacağıdır". Geçmişte askeri müdahalelere sahne olan Arjantin için bu iyi bir işaret. Bu nasıl oluyor? "Bir kere Arjantin halkı kesinlikle artık askeri idare istemiyor. Ayrıca generaller de iktidarı ele geçirmeye hevesli değil. Onların bu krizi çözecek sihirli bir formülü yok"...
O halde Arjantin şimdi toparlanmak için, siyasi iradesini seferber etmek durumunda. Bunu yapamazsa, kriz ağırlaşır. Gerçi "devlet iflas etmez" denir, ama en kötüsü, halkın sabrının ve umutlarının iflas etmesidir...