Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

HALK önce protesto gösterileri için sokaklara dökülüyor. Ardından muhalefet, hükümetin istifasını istiyor. İktidar umursamıyor...
Daha sonra gösteriler çığırından çıkıyor. Protestoculara, mafya mensupları ve provokatörler karışıyor...
Bu kez, kütle halinde yağmacılık ve saldırılar başlıyor. Göstericiler ordunun silah depolarını basıyor. Birdenbire 7'sinden 70'ine kadar herkes silahlanıyor. Kullandıkları silahlar da, top, tank, hatta uçak cinsinden modern savaş araçları...
Bu silahlı insanlar, ülkenin dörtte birine hakim oluyor ve artık durmak nedir bilmiyor. Muhalefet partilerini içine alan bir koalisyon kuruluyor, erken seçim tarihi ilan ediliyor. Ama silahlı kişilerin eylemleri bitmiyor...
Artık devlet otoritesi kalmamıştır. Ordu aciz duruma düşmüştür. Hayat durmuştur. Ülke anarşi ve iç savaş havası içindedir...
* * *
EVET, Arnavutluk'un sürüklendiği dramatik durum bu.
Nereden nereye gelindi?
Yüksek faiz sayesinde çabuk zengin olma hevesi ile varını yoğunu bankaların "piramid" programına yatıran yüzbinlerce kişi başta sokaklara döküldüğü zaman, istekleri paralarının tazmin edilmesi ve hükümetin bu yönde kendilerine yardımcı olması idi. Cumhurbaşkanı Sali Berişa bu hareketin hızla tırmanacağını, siyasal bir direniş ve hatta bir isyana dönüşebileceğini hiç hesaba katmamıştı.
Bugün artık muhalifleri de kapsayan bir "Ulusal Uzlaşma Hükümeti"nin kurulması, seçimlerin Haziran ayına alınması, gösteriler sırasında suç işleyenlere af ilan edilmesi dahi, isyancıları tatmin etmiyor. Bu kez, eski komünistler dahil, muhalefet siyasal çözüm konusunda uzlaşırken, "sokaktakiler" silahlanmaya, direnmeye ve etrafa saldırmaya devam ediyorlar.
"Sokaktakiler" arasında kuşkusuz bankerzedeler de var. Ama artık bunun başını çekenler, anarşistler, provokatörler, kaçakçılar, serserilerdir.
Bunların ne istediği de tam belli değil. "Berişa istifa etsin" diyorlar. Ederse ne olur? Anarşi sona erecek mi? Silahlar teslim edilecek mi? Yağmacılık bitecek mi? Güvenlik sağlanabilecek mi?
Arnavutluk'un önde gelen yazarı Prec Zogaj karamsar. "Kaos'a sürüklendik" diyor. "Otorite diye bir şey kalmadı. Arnavutluk bugün, muhafızı bulunmayan büyük bir silah deposuna dönüştü... Ülke şimdi iç savaş ve ikiye bölünme tehlikesi ile de karşı karşıya"...
* * *
EN tehlikelisi de bu: Güneyli ile kuzeylinin birbirine gireceği kanlı bir çatışma...
Küçük Arnavutluk dış görünüşte homojen, birleşik bir ülke olarak görünür. Oysa güney ve kuzey bölgeleri arasında bazı önemli kültür, gelenek farklılıkları var. Son olaylar bu farklılıklardan kaynaklanan güney - kuzey sürtüşmesini yüzeye çıkarmış bulunuyor.
İsyancıların kalesi olan güney'deki nüfusun büyük kısmı Tosk'lardan oluşuyor. Buranın halkı kuzeydekilerden daha ileri bir yaşam düzeyine sahip. Arnavutların yüzde 20'sini oluşturan Ortodoksların çoğu güneyde yaşar. Bölgede 200 bine yakın Yunanlı da var. Enver Hoca da güneyli idi...
Kuzey'dekilerin çoğu Geg'lerdir. Burada, nüfusun yüzde 70'ini oluşturan Müslümanların büyük kısmının yanı sıra, bir miktar Katolik de yaşıyor. Geg'lerin bir uzantısı da Kosova ve Makedonya'dadır... Berişa bu bölgeden gelmedir...
Olaylar güneyde başladı. Çünkü parası olup bankaya yatıran ve batan ailelerin çoğu bu bölgede yaşıyor. Vlora Limanı, aynı zamanda mafyanın merkezi. Berişa'nın kuzeyli olması ve onun yönetiminde kuzeylilerin devlet kadrolarına hakim olması, sürtüşmeyi kızıştıran faktörlerden biridir...
* * *
ARNAVUTLUK'un iç savaşa ve bölünmeye sürüklenmesi, Balkanlar için son derece tehlikeli. Bu olursa, "domino teorisi" misali, çatışmalar Kosova ve Makedonya'ya da yayılabilir, ayrıca, güney bölgesi üzerinde eskiden beri toprak talepleri olan Yunanistan da müdahale etmek isteyebilir. Bu ise tüm Balkanları bir ateş çemberi içine çekecektir.
Türkiye'nin gündeminde şu sırada çok başka iç ve dış meseleler var. Ama burnumuzun dibindeki tehlikeli oluşumları gereği gibi izlemezsek, birdenbire kötü sürprizlerle karşılaşabiliriz...