Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’deki kaçak Ermenilerin sınır dışı edilebileceğine ilişkin sözleri, günlerden beri hararetle tartışılıyor.
Genelde iktidarın politikalarını destekleyen çevreler dahil, çok geniş bir kesim, Başbakan’ın bu konuda söylediklerini kınadılar, yabancı ülkelerin parlamentolarında soykırım tasarılarının kabul edilmesinin faturasının Türkiye’de “kaçak” olarak yaşayan 100 bin Ermeniye (ki bu rakam da çok abartılıdır) çıkarılmasına karşı çıktılar.
Başbakan bu eleştirilere kızsa da, böyle bir tartışmanın çıkmış olması, çok yerindedir ve talihsiz olayın tek sevindirici yanı da budur.
Yerindedir, çünkü gerçekten böyle bir yanlış düşüncenin -henüz uygulamaya konmadan- enine boyuna tartışılması, sorgulanması gerekli ve yararlıdır. Sevindiricidir, çünkü bu Türkiye’de artık iktidarın fikir ve davranışlarının toplumun etkin kesimlerince yakından izlendiğini ve açıkça eleştirildiğini gösteriyor.
Bundan daha doğal ne olabilir demeyin. Bu tür hassas konularda hükümetin yanlış davranışları karşısında sessiz kalındığı yıllar çok geride değil. Bunun en canlı örneği, 1964’te cereyan eden benzer bir kitlesel sınır dışı etme olayıdır.
Benzer örnek
Kıbrıs’ta 1963’te Rum saldırıları ve toplumlararası çatışmalar yüzünden sadece adada değil, Türkiye ile Yunanistan arasında da büyük bir gerginlik yaşanmıştı. Ankara saldırgan Rumlara ve onlara destek olan Atina’ya bir ders vermek istiyordu. Bu işi askeri yoldan halletmek o zaman pek mümkün görünmüyordu. Dolayısıyla Türk hükümeti, tepkisini göstermek ve karşı tarafı baskı altında tutmak için, farklı yöntemler düşünüyordu.
Bu yöntemlerden biri, Türkiye’de yaşayan Yunan uyrukluları sınır dışı etmekti. Aslında Yunan vatandaşı sayılan kişiler, Türkiye’deki Rum azınlığının bir parçasıydı.
Hükümetin aldığı karar, Türk vatandaşı olan Rumlara hiç dokunmadan, hasbelkader Yunan pasaportu taşıyan, ama çok uzun yıllardan beri Türkiye’de yaşayan, iş, mal-mülk sahibi Rumları ülkeden atmaktı.
Bu Yunan uyruklular, 1930’da iki ülke arasında imzalanan İkamet Anlaşması’nın himayesindeydiler. Hükümet 1964’te bu anlaşmayı tek yanlı olarak feshetti ve bu Rumlara ülkeyi derhal terk etmeleri emrini verdi.
Bu karar uyarınca, kısa bir süre içinde 8600 Yunan uyruklu, Türkiye’den sınır dışı edildi. Olay tabii Yunanistan’da olduğu gibi bütün dünyada tepki yarattı; Ankara ile Atina arasında gerginlik daha da arttı. Bu arada olay zincirleme bir etki yaptı, sonuçta Rum azınlığı giderek ufaldı ve silik bir hale düştü...
Farklı tepki
O zaman bu kararı tartışan, hele eleştiren pek kimse çıkmadı. O yıllarda “milli çıkar bunu gerektiriyor” argümanı, açıkçası bir susturucu etkisi yapıyordu...
Nitekim bu kararın ne kadar yanlış olduğu ve ters teptiği, çok sonra, Türkiye’nin artık konuşan bir ülke haline geldiği yıllarda dile getirildi, eleştirildi, kınandı...
Şimdi “kaçak Ermenistan uyruklular” konusunda Başbakan’ın söyledikleri, hiç olmazsa anında tartışmaya açılabildi. Böyle bir davranışın moral ve siyasal bakımdan yanlış olduğu, yarardan çok zarar getireceği yazıldı ve söylendi.
Herhalde Başbakan da, böyle bir uygulamaya gitmenin doğru olmayacağına kanaat getirmiş olacak ki, son açıklamalarında, demecinin yanlış anlaşıldığını belirtti ve bunun şimdilik söz konusu olmadığını ima etti.
Evet, iyi ki bu konular Türkiye’de tartışılıyor artık...