Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İlginç bir rastlantı: Türk siyasi ve askeri liderlerinin son günlerde dış gezileri hep Asya yönünde oldu.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Kazakistan’daki ve Moğolistan’daki temasları, Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’nin Çin gezisi, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Rusya ziyareti, Türk diplomasisinin "Avrasya boyutu"nun giderek yoğunluk kazanmakta olduğunu gösteriyor.
Bunları sıradan, protokol ziyaretleri olarak görmemek lazım. Türk diplomasisi ABD ve AB’ye ayırdığı öncelikli yerin yanında şimdi Rusya’dan Çin’e, Kafkasya’dan Orta Asya’ya kadar, daha geniş bir coğrafyadaki ülkelerle ilişkilerine de önem veriyor.
Türk dış politikasında bu yönde bir anlayışın oluşmasında, yeni dünya konjonktürünün payı olduğu açık. Başta 11 Eylül olayı ve ABD - Rusya yakınlaşması olmak üzere, son aylarda meydana gelen olaylar ve bunların etkileri, Türk diplomasisine yeni açılımlar yapma olanağını sağlıyor...
***
YUKARIDA sözünü ettiğimiz üç önemli dış gezi topluca incelendiğinde, gerçekten çok yönlü - veya çok boyutlu - bir dış politikanın oluşmakta olduğu görülebiliyor.
Cumhurbaşkanı Sezer’in Almatı ziyareti birden fazla amaç güdüyordu: Birincisi, 16 Asya ülkesinin temsil edildiği Asya İşbirliği ve Güvenlik Konferansı’na katılmaktı. Bu, Türkiye’ye özellikle terörizm tehdidi konusundaki görüşlerini böyle geniş bir platformda duyurmak olanağını verdi. Diğer bir amaç, başta ev sahibi Kazakistan olmak üzere bazı bölge ülkelerinin liderleri ile ikili temaslar yapmaktı. Ve nihayet, önemli bir hedef de, on gün önce Roma’daki NATO zirvesinde mutabık kalındığı üzere, Türkiye ile Rusya’nın Hint - Pakistan krizini çözümlemeye yönelik bir ortak barış girişiminde bulunmaktı. Nitekim Sezer, Putin ile görüştükten sonra Hint ve Pakistan cumhurbaşkanları ile buluşup bazı telkinlerde bulundu. Böylece Yeni Delhi ile İslamabad’ın arasını bulmaya çalışan birkaç büyük devletin yanında Türkiye de yer almış oldu.
***
BAŞBAKAN Yardımcısı Bahçeli’nin Çin gezisinin en önemli bir yanı da, kuşkusuz Sincan (Uygur) özerk bölgesini de kapsamasıydı. Çinli ev sahiplerinin ilk kez bir Türk devlet adamına, Türk ulusu ile etnik ve kültürel bağları bulunan bir bölgeyi "açması", ilişkilerin ve karşılıklı güvenin ulaştığı düzeyi de gösteriyor. Sadece çok geniş nüfusu ile değil, aynı zamanda hızla artan siyasal nüfuzu ve ekonomik gücü ile de uluslararası camiada önemli bir yere ulaşan Çin bugün artık Türk dış politikasında özel bir yer alıyor...
Orgeneral Kıvrıkoğlu’nun Moskova ziyaretinin, Roma’daki zirvede perçinleşen NATO - Rusya ortaklığının hemen ardından gerçekleşmesi, anlamlı bir rastlantıdır. Türk - Rus yakınlaşması ve çeşitli alanlardaki işbirliği, Roma’da oluşan yeni hava içinde, daha kolay ve hızlı gelişebilecektir. Bu işbirliği artık dost sayılan Rusya ile savunma ve güvenlik alanını da kapsıyor...
***
DIŞ politikadaki bu gelişmeleri memnuniyetle kaydederken, bir nokta üzerinde durmakta yarar var: Diplomasideki bu açılımları, "ek boyutlar" kazanmaya yönelik çabalar saymak lazım. Yoksa bir "alternatif" değil.
Daha açık bir deyişle, bu yeni ilişkiler ABD ve AB ile bağların "yerini alacak", bir strateji olarak görülmemelidir. Türk diplomasisinin bölgesel ve küresel bir rol ve etkinlik kazanması, öncelikle bu bağların korunmasına bağlıdır.