Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye'nin adaylığını tescil eden 1999 Helsinki zirvesinden sonra, öyle denmişti. Üyelik perspektifinin verildiği 2004 Brüksel zirvesinden sonra da aynı sözler tekrarlanmıştı... Ve şimdi, tarihi 3 Ekim dönemecinden sonra, "asıl zor sürece şimdi girilmekte olduğu" söyleniyor.Aslında bütün aşamaların kendi özelliklerine göre güçlükleri var. Bu kez üyelik müzakereleri sürecinde karşılaşılacak zorluklar, bundan öncekilerden iki bakımdan farklı: Birincisi, müzakerelerin niteliği ile ilgili. Daha önce, adaylık ve üyelik için siyasi bir mücadele verilmişti. Şimdi müzakere sürecinde ağırlık, siyasi sorunlardan çok (her ne kadar gene bazı siyasi problemler gündeme gelecekse de), teknik konular üzerinde olacak. AB'nin 80 bin sayfayı bulan "müktesebat"ı ile uyum sağlamak üzere 35 "başlık" (veya dosya) görüşülecek...İkincisi, gerek devlet kademelerinde, gerekse halk arasında bir zihniyet değişikliğinin yer alması ile ilgili. Tam üyelik hedefine ulaşmak için bu kez, kabul edilen esasların yaşama geçirilmesi gerekecek. Bu, daha önce olduğu gibi sadece yasal düzenlemeler veya siyasal kararlar ile geçiştirilecek bir husus değil. Bu sefer söz konusu olan, halkın günlük yaşamı ile ilgili standartlardır. Dolayısı ile bu aşamada, söz konusu olan "toplumsal dönüşüm" veya "Avrupai yaşam tarzı" olduğu için, yönetim kadroları ve bürokrasi kadar halkın da aktif desteği ve katılımı gerekiyor. Tabii ki bu da zor bir iş... * * *Şimdi başlamakta olan süreçte, dikkatler siyasetten çok, örneğin tarımdan çevreye, sağlıktan eğitime kadar, herkesi günlük yaşamını etkileyen konulara çevrilecek.Dünkü "Milliyet"te "AB ile yeni hayat"ın neler içerdiğinin bir listesi yayımlandı. Örneğin çöpten gürültüye, gıdadan trafiğe kadar birçok alanda sıkıntılara son verecek köklü bir düzen değişikliğinin gerçekleşmesi söz konusu.Ne âlâ! Günlük yaşamımızda sürekli şikâyetlere yol açan bu sıkıntıların giderilmesi hepimizin arzusu değil mi? Ne yazık ki, bu sorunların çoğunu her nedense kendimiz bir türlü halledemiyoruz. AB üyeliği motivasyonu -veya uyum zorunluluğu- herhalde toplumdaki dinamikleri harekete geçirecek ve gereken cesur adımların atılmasını sağlayacak.Ancak hemen şunu belirtelim ki, bazı "başlıklar"ın benimsenmesi kolay olmayacaktır. Bu, bazı hallerde eski yasaların ve uygulamaların terk edilmesi, hatta egemenlikten bazı fedakârlıkların yapılması ihtiyacını doğuracaktır. Buna müzakerecilerin "evet" demesi halinde de, diğer yetkililer, bürokrasi ve yargı da ayak uydurmalıdır...* * *İş bununla da bitmiyor. "AB ile yeni hayat" her ne kadar halkın genelde eleştirdiği veya şikâyet ettiği (sağlık, eğitim, trafik, çevre gibi) sorunların çözümüne yol açabilirse de, alınacak tedbirlerin, uyum sağlanacak AB standartlarının da halk tarafından benimsenip uygulanmasını gerektiriyor. Örneğin bu durumda AB ile uyumlu trafik kurallarına veya gıda standartlarına herkesin uyması şart. Oysa bizde bireyler kurallara başkalarının uymasını isterler, ama kendileri bunları geçiştirmenin yollarını ararlar!..İşte bu "yeni zor süreç"te, herkesin bunun bilincine varması, Avrupa standartlarına ulaşmak için Avrupalı gibi düşünmek ve hareket etmek gerektiğine inanması gerekiyor. Zor bir iş. Ama istenirse imkânsız değil... skohen@milliyet.com.tr AB ile bütünleşme yolunda her yeni kavşağa ulaşıldığında söylenen şey şu: "Esas zor iş bundan sonra başlıyor"...