Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fransız medyasının, Türkiyenin AB üyeliği konusunu Chiracla birlikte dünyanın ta öbür ucuna taşıması, Fransızların deyişiyle "Türk meselesi"nin bugünlerde Fransanın iç - ve dış - politikasına ne kadar hakim olduğunu gösteriyor.Paris Büyükelçimiz Uluç Özülkerin dünkü bir Fransız gazetesinde çıkan söyleşisinde belirttiği gibi, Fransızlar artık Türkiyeyi konuşurken bizzat "kendi kimliklerini" tartışıyorlar...* * *CUMHURBAŞKANI Chiracın Pekinde yaptığı açıklamalar, 17 Aralık zirvesinden önce ve sonra, Fransadan ne gibi sürprizler beklenebileceği konusunda bir fikir veriyor.Fransız lider açık söylüyor: "Fransa müzakere sürecinden çekilmekte kendisini serbest sayıyor ve gerek görürse vetosunu kullanma hakkını da kendinde görüyor." Türkiye konusunda diğer pek çok Fransız politikacısından ve hatta kendi partisinden farklı (yani daha olumlu) düşündüğü bilinen Chirac dahi, böyle konuşuyor artık...Dahası var: Son günlerde Fransada, parlamentonun 17 Aralıktan önce Türk meselesini görüşmesi, üyelik sürecinin sonunda da referandumun yapılması gereği çok konuşuldu. Şimdi Chirac Pekinden meclisin konuyu tartışması, ileride referandumun düzenlenmesi konusunda yeşil ışığı yakıyor... Başbakan Raffarin de hükümet adına onayını veriyor.Evet, Fransız meclisi zirveden önce ABnin Türkiyeyle müzakereleri başlatıp başlatmaması konusunu tartışacak. Eğer çoğunluk karşı çıkarsa (oylamaya gidilmese bile), Chirac acaba zirvede ne yapacak? ABnin Türkiyeye 2005 için bir tarih verilmemesini mi isteyecek?* * *FRANSAnın Komisyonun raporundan hemen sonra ve Konseyin kararından 9 hafta önce çıkardığı bu zorluklar, Ankaranın önümüzdeki dönemde karşılaşacağı büyük sıkıntılardan sadece bir tanesi...Gerçek şudur ki, Chirac yönetiminin bu davranış şeklinin arkasındaki neden, Fransız kamuoyunun geniş ölçüde (bilinen nedenlerden) Türkiyenin AB üyeliğine karşı olan düşünce ve duygularıdır. Maalesef diğer birçok Avrupa ülkesinde de (hatta kamuoyu olarak Almanyada da) durum aşağı yukarı öyledir...Ama, kendi kamuoylarına şirin görünmek veya muhaliflerinin baskılarına karşı koymak için, bazı liderlerin veya hükümetlerin AB çerçevesindeki yükümlülüklerini unutup "Ne yapalım halk böyle istiyor" gibi basit bir popülist tavır sergilemeleri, en hafif deyimiyle samimiyetsizliktir...* * *BU liderlerin (veya seleflerinin) Türkiyeye verdiği sözler, hem de yazılı anlaşmalarla yüklendikleri angajmanlar ne oluyor? Komisyonun raporunda, bu taahhütleri (hatta 1999 Helsinki deklarasyonunu) görmezlikten gelen bir dizi madde var. Örneğin müzakerelerin "ucu açık" bir süreç olacağına ilişkin paragraf gibi...İşte bu tür ifadelerdir ki, Chiracı dahi, "İstediğimiz zaman çekiliriz" veya "Bu işi halkoyuna başvurarak hallederiz" demeye kadar götürüyor...AB diplomatları "Bunlar ayrıntı, esas olan müzakerelere başlamak, bu detaylar sonra halledilebilir" diyorlar. Keşke bu kadar basit olsaydı..."Şeytan ayrıntıdadır" lafını en iyi bilen ve en çok kullananlar, diplomatlar değil mi? skohen@milliyet.com.tr ŞU işe bakın: Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, ülkesinin Çinle özellikle ekonomik ilişkilerini geliştirmek için başkent Pekine varır varmaz, "France - 2" televizyonunun muhabiri "çok güncel ve önemli" bir soru soruyor. Hangi konuda mı? Fransanın Türkiyenin AB üyeliğiyle ilgili tutumu konusunda!