Sami KOHEN
HAZAR Denizi'nden ilk petrolün çıkarılması münasebetiyle Azerbaycan başkentinde yapılan tören, Bakü - Ceyhan boru hattı projesine dikkatleri yeniden çekmiş bulunuyor.
Türkiye'de dahi, başka öncelikler nedeni ile geri planda kalan bu konunun bu vesile ile yeniden gündeme gelmesi, şu anda işin neresinde bulunduğumuzu ve projenin gerçekleşme şanslarının ne olduğunu düşünmemiz için bir fırsat oluşturuyor.
Resmi ağızlar, bir yandan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in Bakü'deki törende Bakü - Ceyhan projesi lehindeki sözlerinden, diğer yandan ABD yetkililerinin bu yöndeki aktif desteğinden hareket ederek, iyimserlik ifade ediyorlar. Proje ile yakından ilgilenen Başbakan Mesut Yılmaz da Bakü yolculuğu sırasında gazetecilerle sohbetinde oldukça umutlu sözler söyledi, hatta Ceyhan'ın önümüzdeki yıllarda mutlaka dünyanın en önemli petrol terminallerinden biri olacağını belirtti.
Aslında "umutlu" olmak için sebep var; ama "emin" olmak için zaman henüz erken. Başkan Aliyev'in Bakü'deki sözleri, bilinen pozisyonunu tekrarlamış oluyor. Hatta Azeri lider gene ihtiyatı elinden bırakmadı ve kesin kararın ancak gelecek yıl 11 uluslararası şirketten oluşan Konsorsiyum (AIOC) tarafından verileceğini bildirdi.
Bu atıfın anlamı, Aliyev'in topu yabancı şirketlere atmak istediğidir...
Azerilerin gönlünün, ikinci hat olarak Bakü - Ceyhan projesinin lehinde yattığı kuşkusuz. Aliyev'in sadece Novorossisk'te biten bir hatla Rusya'ya bağımlı kalmak istemediği ve bu bağlamda özellikle Ceyhan hattının kurulmasında yarar gördüğü biliniyor.
Ancak, zaman zaman beyan edilen (ve Bakü'de de tekrarlanan) destek laflarını, "bu iş artık oluyor" şeklinde değerlendirmek hata. Gerçekte bu iş, öyle sanıldığı gibi "cepte" değil...
* * *
UZMANLAR, Bakü - Ceyhan projesinin önümüzdeki aylarda daha çok tartışılacağını, bazı çevrelerden gene hoşa gitmeyecek seslerin yükseleceğini söylüyorlar ve Türk kamuoyunun da buna hazır olması gerektiği uyarısında bulunuyorlar.
Meselenin iki yönü var:
Birincisi, AIOC'nin içinde Bakü - Ceyhan projesi lehinde henüz belirgin bir görüşün oluşmaması, hatta bazı şirketlerin önümüzdeki yıl devreye girmesi beklenen Supsa hattı ile bir süre yetinilmesinden yana olmasıdır. AIOC raporlarına göre, Bakü - Ceyhan projesinin maliyeti 3 milyar doları bulacak ve bu, petrolün dışsatımına normal piyasa fiyatlarının üstünde bir maliyetle yansıyacaktır. Bu bakımdan bazı şirketlerin Bakü - Ceyhan için acele edilmemesini savundukları, - ve belki de Kazakistan dahil, Hazar'dan esas üretimin yüksek bir rakama ulaşacağı zamanı beklemeyi yeğledikleri - anlaşılıyor.
İşin ikinci yönü, Rusya'nın tavrı ile ilgili. Bakü'deki törende de görüldü ki, Ruslar, Bakü - Ceyhan'ı ikinci (alternatif) bir hat olarak görmek bile istemiyorlar. Ve bunu engellemek için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar...
* * *
ŞU anda kutlamalara yol açan olay, günde bin varillik "erken üretim"den ibarettir.
Bunun önemi, tarihte ilk kez, Hazar Denizi'nden ("off - shore")
petrolün çıkarılmasıdır. Bu, 1994'te Konsorsiyum ile imzalanan "yüzyılın petrol sözleşmesi"nin ilk meyvesidir. Esas üretim 2000'li yıllarda gerçekleşecek, buna Azerbaycan'dan başka Kazakistan da dahil olacaktır.
Rusya, hazır olan Bakü - Novorossisk hattını "erken üretim" için (50 milyon dolarlık bir onarım masrafı ile) hemen devreye sokabildi. Gelecek yıl da (250 milyon dolarlık bir masrafla) Gürcistan'daki Supsa terminalinde biten boru hattı devreye girecek. Ruslar Karadeniz'den bu petrolün dünya piyasalarına Boğazlar ve ayrıca tasarlanan başka yollardan (Burgaz - Dedeağaç gibi) ulaştırılabileceğini savunuyorlar.
Petrol şirketleri arasında buna kulak kabartanlar yok değil. Bu da Bakü - Ceyhan projesi üzerindeki tereddütleri canlı tutuyor...
Buna karşılık, ABD hükümeti ve genellikle Amerikan şirketleri, Bakü - Ceyhan projesini destekliyor.
Kuşkusuz Washington'un bu desteği verirken kendisine göre hesapları var (işi tamamen Rusya'ya bırakmamak gibi). Türkiye'nin jeo - stratejik konumu, Bakü - Ceyhan projesinin lehindeki başlıca faktörü oluşturuyor.
Ancak Türkiye'nin bu konuda daha etkin biçimde inisiyatifini kullanması ve ağırlığını koyması gerekiyor. Kurumlar arasında devam eden koordinasyon eksikliğini bir an önce gidermek, kızağa alınan uzman kadroları yeniden devreye sokmak, atılımcı bir strateji izlemek ve bu yeni "Büyük Oyun"a bilinçli ve hazırlıklı bir şekilde girmek şart...
Sonuç konusunda sadece
"umutlu" değil,
"emin" olmanın yolu budur.
Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr