Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Türkiye ile Yunanistan arasında geçen yıl başlayan balayı sona mı eriyor?
       Son bazı olumsuz haberler, bu havayı veriyor gibi...
       Önce, sıkça sözü geçen "balayı"nın uluslararası ilişkilerde ne ifade ettiğine bakalım. Balayı - gerçek anlamda da olduğu gibi - bir geçiş dönemidir. Bu, sağlam bir beraberliğe götürebilir veya düş kırıklığına da yol açabilir.
       Türkiye ile Yunanistan arasında, geçen yıl tam bu sıralarda "toplumdan topluma" başlayan balayı devam ediyor.
       Depremden sonraki sevgi seli, iki milleti baş döndürücü bir hızla birbirine yakınlaştırdı. Toplumun çeşitli kesimleri arasındaki temaslar, karşılıklı ziyaretler, Ankara ile Atina arasında bazı alanlarda işbirliğinin yolunu açtı. Nitekim iki hükümet turizmden kültüre ve ticarete kadar birçok konuda yeni anlaşmalara imzalarını attı. Tabii bu arada iki Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu ile İsmail Cem'in kurabildiği kişisel dostluğun ve diyaloğun da, bu balayına katkısı oldu...
       * * *
       ŞU sırada "toplumdan topluma" yakınlaşma "balayı" havası içinde devam ediyor; ama "resmi düzeyde" iki ülke arasındaki ilişkiler "yokuş aşağı" gidiyor!
       Son birkaç olay, bunun açık belirtisi. Örneğin Cem ile Papanderu'nun bu ay Yunanistan'da planladıkları buluşma, Yunan tarafının bundan vazgeçmesi yüzünden gerçekleşemedi. Oysa bu toplantıda ilişkileri zedeleyen esas sorunların nasıl ele alınması gerektiği konusunda görüş alışverişi yapılması bekleniyordu.
       Diğer bir olay da, son günlerde Atina'da havayı bozacak sert bazı demeçlerin yapılmış olmasıdır. Bazı bakanların ve hükümet sözcüsünün, Kıbrıs sorunundan Türkiye'deki demokrasiye kadar çeşitli konularda Ankara'ya karşı çıkışlarda bulunması, Atina'nın "balayı öncesi" eski tavrını anımsatmıştır.
       Atina'da resmi ağızların söyledikleri, Yunanistan'ın, gerek Kıbrıs gerekse Ege konusunda "AB faktörü"nü Türkiye'ye karşı bir nevi silah olarak kullanmak eğilimini de ortaya çıkarmıştır.
       Yunan diplomasisi halen AB nezdinde bu yönde yoğun çaba harcıyor. Bu da, Türkiye - AB katılım ortaklığı belgesinin gündeme gelmesi sırasında, Yunanistan'ın gene olumsuz ve engelleyici bir tavır alıp almayacağı sorusunu gündeme getiriyor. Ankara'da da şimdi Yunanlıların böyle bir tutum içine girmeleri olasılığı üzerinde önemle duruluyor...
       * * *
       PEKİ, Atina'nın son aylarda takındığı tavra ters düşen bu davranışlarının nedeni ne?
       Aslında bunu, Yunan politikasında bir değişiklik olarak görmemek gerek. Balayının en sıcak döneminde de, konu Kıbrıs'tan veya Ege uyuşmazlıklarından açıldığı zaman, Yunanistan'ın ortaya koyduğu görüşler eski politikalarından farklı değildi. Bugün de değil.
       Cem ile Papandreu arasında planlanan toplantı gerçekleşseydi, bu yönde bir egzersiz yapmak ve belki de bir yol bulmak mümkün olabilirdi.
       Ama öyle anlaşılıyor ki, Yunan "establishment"i henüz esas sorunlar üzerinde eski tavrını değiştirmek, uzlaşma yönünde yeni fikirler üretilmesine yardımcı olmak niyetinde değil.
       Papandreu'nun yumuşak stili (ve bazı hallerde daha gerçekçi yaklaşımı) bu durumu değiştirmiyor. Hatta "Yorgo gidici" diyenler dahi var...
       Resmi düzeydeki bu olumsuzluklar - en az şimdilik - "toplumdan topluma" balayı havasını etkilemiş değil. Ama ne yazık ki, bu hava da, henüz resmi politikalar üzerinde etkisini hissettiremiyor...



Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr