Ayağını daha Makedonya'ya atar atmaz NATO'nun "müdahalesi"ne karşı gösteri yapan Makedon gençlerinin fırlattığı sert bir cisimle ölen İngiliz askeri Ian Collins'in babası Kevin Collins feryat ediyor: "Oğlumun o topraklarda ne işi vardı? Orada iki taraf birbirini yiyor. Bu bizim savaşımız değil ki..."
İngiliz basınının bir kısmı da NATO'nun uluslararası gücünde görev yapan 22 yaşındaki Collins'in "hangi dava uğruna" can verdiğini soruyor.
NATO askeri sözcüsü Binbaşı Alexander Dick'in bu soruya yanıtı gayet basit: "Barış uğruna"... Ama bu, Kevin Collins gibi birçok insana pek mantıklı ve inandırıcı gelmiyor doğrusu...
* * *
MAKEDONYA'daki "misyon", daha önce Kosova'dakinden de farklı. Buradaki görev, sadece ve sadece Arnavut militanların elindeki silahları teslim almaktan ibaret. Yani bu, "barışı sağlama" veya "barışı koruma" şeklinde tanımlanan operasyonlardan değil. Hatta bu kez amaç taraflarca ilan edilen "ateşkes"e nezaret etmek de değil.
Gerçi "silah toplamak" da, ateşkesin sürdürülmesi ve geçenlerde varılan "barış anlaşması"nın yaşama geçirilmesi için bir ilk adım sayılıyor. Ama bu misyonun tam olarak gerçekleşebileceği de şüpheli. NATO'ya göre, militanlardan teslim alınacak silahların sayısı 3.300'den ibaret. Oysaki, Makedon makamları "teröristlerin" elindeki silah sayısını 80 bin olarak tahmin ediyor. Tarafsız gözlemciler de isyancıların birçok ağır silahını (tanklardan bile söz ediliyor) "kurtardıkları bölgelerde" rahatça sakladıklarını söylüyorlar.
"Esas Hasat" adı verilen yeni NATO operasyonunun gerçekten tüm silahların toplanabilmesi anlamında başarıya ulaşması şansı pek yüksek görünmüyor. "Hasat" sonrası, daha pek çok silahın topraktan bitmesi olasılığı var!
* * *
GENÇ İngiliz askerinin babası bu yüzden "Bu onların savaşı; bizim orada işimiz ne?" diyor.
Aslında buna benzer sözler, son zamanlarda pek çok olayda söylendi. Makedonya, Bosna, hatta daha gerilere gidersek, BM'nin Afrika'daki veya Asya'daki çeşitli barış operasyonları için hep tekrarlandı. Daha gerilere dönersek, Amerikalılar Vietnam için de (özellikle yenilgiye uğramaya başladıktan sonra) öyle dememişler miydi? Hatta Türkiye'de de Kore Savaşı'ndan sonra, şehit olan Türk askerleri için de aynı şekilde konuşanlar olmadı mı?
Kuşkusuz hiç kimse hep "barış uğruna" diye tanımlanan bir dava için, vatan topraklarının çok dışında ve uzağında, evlatlarının ölmesini istemez.
Ama, barışı şu veya bu şekilde uzak diyarlarda da olsa korumak uzun vadede herkesin çıkarınadır. Hele bugünkü küçülen dünyamızda...
Ne var ki, bunun için artık değişik, yeni yöntemler bulmak gerekiyor. Örneğin, barışı sağlayacak veya koruyacak olan profesyonel bir uluslararası güç oluşturulabilir. Gene BM'nin veya NATO'nun alacağı bir "müdahale" kararı ile kendi ülkelerinde zorunlu askerlik yapanlardan değil, bunu kendi istekleri ile meslek olarak seçenlerden oluşan, iyi eğitilmiş, deneyimli bir uluslararası güç böyle görevlere gönderilebilir.
BM veya NATO, bu tip profesyonel bir Hazır Güç kurduğu takdirde, herhalde babaların feryadı azalacaktır.