Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Avrupalıların şu sırada Türkiye ile ilgili tutumlarını anlamak gerçekten zor. Bir yandan Türkiye'yi kendi yanlarında görmek istiyorlar, diğer yandan onu kendilerinden uzaklaştıracak davranışlardan bir türlü vazgeçmiyorlar.
Son seçimlerden sonra, Avrupalı diplomatlar ve analistler, Türkiye'ye artık "milliyetçiler"in hakim olduğunu, bunun Ankara'nın dış politikasına ve özellikle Avrupa'ya karşı tavrına da yansıyacağını öne sürerek bunun önemli bir nedeninin de AB'nin Türkiye'ye karşı izlediği olumsuz politikanın bir sonucu olduğunu açıkça belirttiler. "Times" gazetesinden "Time" dergisine kadar çeşitli etkin yayın organları, bu vesile ile, Batı'nın Türkiye'nin dış politika rotasını değiştirmesini istemiyorsa, Ankara'ya karşı tavrını ona göre ayarlamasını tavsiye ettiler.
Oysa, Avrupa'nın önde gelen siyasetçilerin ve kuruluşların, gene eski pozisyonlarını koruduğu ve aynı olumsuzlukları sergilediği görülüyor. AB'nin yasama organı olan Avrupa Parlamentosu'nun (AP) dün Öcalan davası vesilesi ile ortaya koyduğu tavır, bunun açık bir örneği...
* * *
AVRUPA Parlamentosu'nun çeşitli eğilimli 7 siyasi grubunun hazırladığı karar tasarısındaki başlıca unsurlar, bu çevrelerin "Öcalan olayı"na tamamen kendi normlarına ve görüşlerine göre baktıklarını gösteriyor.
Örneğin, Apo'yu yargılayacak olan Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin bağımsız bir yargı organı olmadığı ve dolayısı ile duruşmanın "adil biçimde" gerçekleşmeyeceği kanısı hakim bu çevrelerde...
Aynı şekilde, onlara göre Türkiye'de idam cezasının yasalarda yer alması da, davaya gölge düşüren bir olgu.
Bir eleştiri konusu da, yabancı "gözlemcileri"in duruşmaları izlemesine izin verilmemesi.
Nihayet, AP'nin bir başka şikayeti de, Öcalan'ın avukatlarının "taciz edilmeleri" ve çalışmalarının engellenmesidir...
* * *
SANIYORUZ, Öcalan'ın ay sonunda başlayacak mahkemesi süresince, buna benzer eleştiriler ve şikayetler sık sık duyulacaktır.
Doğrusu, Avrupa'dan gelebilecek bu tür müdahalelerin, Türkiye'de yaratacağı sert tepkiler sonunda, karşılıklı ilişkilerin gergin ve zor bir döneme girmesi tehlikesi vardır.
Kuşkusuz, Avrupalıların Öcalan davası ile ilgili birtakım koşullar öne sürmelerini, bu konuda son derece hassas olan Türk kamuoyunun kabul etmesi beklenemez.
Bunu Avrupalılar arasında anlayanlar da var, anlamayanlar da...
Örneğin DGM'nin bu saatten sonra devreden çıkarılmasının veya idam cezasının kaldırılmasının, gerçekçi bir beklenti olmadığını Avrupalıların da bilmesi gerekir.
Ama önemli olan, bu meselenin Türkiye ile Avrupa arasında bir çekişme konusu haline gelmesini zamanında önlemektir. Bunun için, Avrupalıların, AP'nin sıraladığı cinsten (DGM, idam cezası gibi) şartlar üzerindeki ısrarından vazgeçmesi gerekir.
Türkiye'nin de her şeye rağmen, Batı'dan gelen seslere kulaklarını tıkamak ve meydan okuyan bir tavır almak yerine, gerek adalet sisteminin, gerekse insan hak ve özgürlükleri standartlarının geliştirilmesine özen göstermesi isabetli olacaktır. Örneğin, "gözlemci" konusunda daha pratik formüller bulunabilir. Avukatların rahat çalışmaları ve "taciz" edilmemeleri sağlanabilir.
Bunların "ülkenin hayrına" gerçekleşmesi için başkalarının tavsiyelerini veya müdahalelerini beklememek lazım...




Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr