Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sami Kohen

SONUÇ Türkiye açısından iyi...
Lüksemburg'da yapılan Türkiye - AB Ortaklık Konseyi toplantısını tek cümle ile böyle değerlendirebiliriz.
Toplantıda söylenenler ve çıkan deklarasyonun önemli bölümü, Türkiye'nin beklentilerini karşılıyor. Ancak bunun yanısıra, bazı olumsuzluklar da var tabii.
Sonucun Türkiye lehindeki unsurlarını şöyle özetleyebiliriz:
1) Bir kere, Dışişleri Bakanları düzeyindeki Ortaklık Konseyi'nin 18 aydan beri ilk kez yapılması, önemli bir gelişme. Bu, Türkiye - AB ilişkilerinin yeniden normal zemine oturduğunu gösteriyor.
Ama asıl önemli olan, Konsey'in Türkiye'nin AB'ye tam üyelik başvurusunu diğer adaylarla aynı kıstaslarla değerlendireceğine ilişkin beyanıdır.
Bu ifadenin yer aldığı metinde, Türkiye'nin AB üyeliğine "seçilebilirliği" de vurgulanıyor.
Bu sözlerle AB, Türkiye'nin adaylığından yana bir tavır ortaya koyuyor ve bu konuda daha önce Apeldoorn'da alınan kararı da tescil ediyor.
Henüz birkaç hafta önce Hıristiyan Demokrat Partilerin Türkiye'nin üyeliğinin asla söz konusu olamayacağı yolundaki beyanları ile karşılaştırılınca, Ortaklık Konseyi'nde alınan bu kararın önemi daha iyi anlaşılır...
2) Lüksemburg'da Türkiye ve Yunanistan arasında "akil adamlar" aracılığı ile bir diyaloğun başlayacağı açıklandı. Bu, 2 hafta önce Malta'da Türk ve Yunan Dışişleri Müsteşarlarının vardığı mutabakatı teyid ediyor. Oysa bir ara Atina bu konuda çelişkili mesajlar veriyor, hatta bu uzmanlar komitesinin kurulmasını, bazı şartlara bağlıyordu.
Şimdi ise AB yetkililerinin de alkışladığı sonuca göre, bu komite - şartsız olarak - kuruluyor.
3) Konsey'de Hollandalı başkanın (Dışişleri Bakanı Van Mierle'nin) okuduğu deklarasyonun son bölümü, Türkiye'den bir bölgesel güç olarak söz ediyor ve Ankara'nın Balkanlar'da, Ortadoğu'da ve Kafkasya'da oynadığı rolü övüyor. Belgenin üçte birinin buna ayrılmış olması da, AB'nin Türkiye'ye verdiği önemi gösteriyor.
* * *
GELELİM Ortaklık Konseyi toplantısının Türkiye açısından olumsuz yönlerine:
1) Konseyde okunan deklarasyonun önemli bir bölümü, Türk - Yunan anlaşmazlıkları, Kıbrıs meselesi ve Kürt sorunu ile ilgilidir. Bu bölüm, daha önce Yunan Dışişleri Bakanı Pangalos'un basına sızdırdığı ve bizim de bu sütunda incelediğimiz ifadeleri kapsıyor. Bu görüşler Türkiye'nin politikasına ters düşüyor.
Toplantıda Çiller buna yanıt verdi. Diğer Bakanlar böylece Türkiye'nin görüşlerini de öğrenmiş oldular. Ayrıca bu konuda herhangi bir tartışma olmadı.
2) Yunanistan Ortaklık Konseyi'nde, veto konusunda eski tavrını korudu. Yani Atina AB'nin Türkiye'ye mali yardımlarını engellemekten vazgeçmediğini ortaya koydu.
Aslında Yunanistan'ın bu tavrı, fiilen fazla bir şey değiştirmiyor. Eğer Yunanistan Konsey'de vetosunu kaldırdığını ilan etseydi, gene de bu engel fiilen devam edecekti. Çünkü bu konuda Avrupa Parlamentosu'nun kararı hala yürürlüktedir.
Kaldı ki, Yunanistan'ın bu konuda bir jest yapmaması, Konsey Başkanı başta olmak üzere birçok AB yetkililerini de düş kırıklığına uğrattı.
* * *
EVET, Türkiye açısından sonuç genelde iyi: AB ile bir yakınlaşma var. Yunanistan ile bir temas süreci başlıyor.
Ama her iki hususta da heyecana ve aşırı iyimserliğe kapılmamak gerek.
* Konseyin Türkiye'yi diğer adaylarla eşit sayması, AB üyeliği için bir garanti değil. AB'nin eğilimi Türkiye'yi dışlamamak, ama bu aşamada da (belirli kriter ve şartlara uymadıkça) üyeliğe kabul etmemektir. Konseyin havası da bu doğrultudadır.
* "Akil Adamlar Komitesi"nin işe başlamasına ilişkin karar da Türk - Yunan sorunlarının çözümünü garantilemez. Yol uzun ve çetindir. Bu ise ilk - ve ufak - bir adımdır.
Ama önemli olan da, bu adımın atılmış olmasıdır...