Türkiye'nin "Avusturya deneyimi"nden çıkaracağı sonuçlar nelerdir?Her ülkede olduğu gibi bu önemli olay halen Türkiye'de de tartışılıyor.
Ancak, açık konuşmak gerekirse, bizde yapılan değerlendirmelerin bir kısmı yüzeysel. Bu çerçevede yapılan benzetmeler ve dolayısı ile bundan çıkarılmak istenen sonuçlar da, yanıltıcı oluyor.
* * *
"AVUSTURYA deneyimi"nde esas unsurları şöyle özetleyebiliriz.1) İktidara gelen Jörg Haider, eski bir Nazi yanlısı olarak tanınıyor. Daha yakın geçmişe kadar bu yöndeki sempatisini ortaya koymuş, ırkçılığa varan aşırı milliyetçi duygularını açıkça sergilemiş bir politikacı.
Başında bulunduğu Özgürlük Partisi'nde onun gibi düşünenler var. Ama gene de legal bir parti. Haider koalisyon ortağı olarak iktidara gelebilmek için, demokrasiye ve anayasal düzene bağlılığını ifade eden bir belge de imzalamak zorunda kaldı. Gene de ülke içinde ve - özellikle - dışında, kendisine ve partisine güvenmeyenler çok.
Haider'in bir nevi takiye yaptığı, fırsat eline geçince esas yüzünü göstereceği kanısı yaygın...
2) Avusturya'nın üyesi bulunduğu AB, Haider'in iktidara gelmesinin kesinleşmesi üzerine, sert tepki gösterdi ve hatta ciddi uyarılarla bunu önlemek istedi. Ama başaramadı. Şimdi AB'den ABD'ye kadar birçok ülke ve kuruluş, Avusturya'yı baskı altında tutmaya ve onu izole etmeye çalışıyor. Bunu "çok erken" bulanlar, "Hele bekleyelim, yeni hükümetin nasıl bir politika izleyeceğini görelim, gerekirse sonra harekete geçeriz" diyenler var. Buna karşı öne sürülen argüman ise şu: "Biz Hitler Almanyasını unutmadık. O zaman beklemenin cezasını bütün dünya çekti. Bari bu kez, tarihin tekerrürüne izin vermeyelim."
* * *
GELELİM bizim çıkarabileceğimiz sonuçlara:
* AB'nin (ve genelde uluslararası camianın) Avusturya gibi 'ileri bir ülke'nin siyasal yaşamına 'müdahale etmiş olması, anlamlı bir olay. Bir kez daha anlaşılıyor ki, dünyaya açılan ülkeler artık 'bu benim iç işim, kimse karışamaz' diyemez. Özellikle demokrasi, insan hakları gibi konularda...
* Hitler'in politikalarından ve Nazizmden çok çekmiş Avrupa (hala bu ideolojiye kendilerini kaptırmış bir azınlık dışında) artık bir daha o günlere dönmek istemiyor.
Nazizm, faşizm, Avrupalıların korkulu rüyasıdır. Irkçı eğilimler ve politikalar kadar yaşlı kıtada alerji (hatta travma) yaratan bir başka konu yoktur. (Hele komünizmin çöküşünden sonra)...
* Ama bunda ilginç bir çelişki de göze çarpmıyor değil. AB, Özgürlük Partisi iktidarını engellemeye (şimdi de alaşağı etmeye) uğraşıyor.
Ama bu partinin oyların % 27'sini aldığını da kaydederek, varlığının devamını demokrasinin icabı sayıyor. Yani bu partinin yasa dışı sayılmasını (veya kapatılmasını) savunmuyor. Avusturya yasaları (ve AB'deki genel görüş) böyle bir şey öngörmüyor...
* * *
İLK bakışta görülebilecek bazı benzerliklere rağmen, Avusturya'daki durum, Türkiye'dekinden oldukça farklıdır. Yukarıda belirttiğimiz gibi 'iç işlere karışma' konseptindeki değişiklilik Türkiye'de de dikkate alınması gereken bir husustur.Ama Özgürlük Partisi ile örneğin Fazilet veya HADEP arasında benzerlik kurmak yanlıştır. Avrupa için esas tehlike Nazizm ve ırkçılıktır. Türkiye'nin sorunu bu değil. Türkiye için esas tehlike olan köktendincilik, dinsel ve etnik terör gibi problemler ise,- bir - iki istisna dışında - Avrupa'nın sorunu değil.
Avrupa'nın bu gibi hallerde Türkiye'de 'çifte standart' olarak görünen davranışlarının önemli bir nedeni de bu farklılıktır.
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr