Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Yarın Fransız Ulusal Meclisi'nin "1915 Ermeni soykırımını resmen tanıyan" yasa tasarısını onaylayacağından artık kimsenin kuşkusu yok.
Ankara'da Türk yetkililer de buna hazırlıklı görünüyorlar. Paris'e son iletilen mesajların ve uyarıların sonucu değiştirmeyeceği resmi çevrelerde de kabul ediliyor.
Böylece Fransa, Türkiye'nin bu konudaki duyarlılığını bile bile, Ermenilerin soykırım iddialarını "tarihi bir gerçek" olarak tanıyarak, ilk kez bir "yasa" (karar değil) çıkarmış olacak.
Olayın vahim yanı, parlamentonun bu eğilimine Fransız hükümetinin karşı çıkmaması, hatta pasif davranışı ile böyle bir kararın çıkmasını cesaretlendirmesidir.
Böyle bir yasanın çıkmasını engellemek konusunda (örneğin ABD'de Kongre karşısında Clinton yönetiminin yaptığı gibi) hiçbir irade göstermeyen Jospin hükümetinden, şimdi çıkacak kararın iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmasını beklemek hayalperestlik olur.
Artık Fransa, bu yasanın gölgesinde yaşayacaktır...
* * *
FRANSA'yı bu yola iten birçok etkenler var. Seçim öncesi Fransa'daki güçlü Ermeni topluluğunun yoğun kampanyası, politikacıların oy kaygısı bir kısım parlamenterin ve kamuoyunun Türkiye hakkındaki önyargıları, bunların başında geliyor. Bu faktörlere bir de bazı Fransızların gerçekten 1915'te Ermenilerin katledildiğine inanmalarının ve "Le Monde"un geçenlerde yazdığı gibi, şimdi bunu yüzeye çıkarmayı bir "vicdani ödev" saymalarını da eklemek lazım...
Bu nedenler, kuşkusuz Fransız Meclisi'ne, bir mahkeme ve hatta infaz makamı gibi davranıp Ermeni iddialarını gerçek olarak tanıma ve Türkleri suçlu sandalyesine oturtma hakkını vermez... Ama ne yazık ki, Türkiye de Fransız hükümetinin onaylayıcı sükuneti ile yürürlüğe girecek olan bu yasayı etkisiz hale getirme olanağına sahip değildir. Fransa'da buna karşı çıkmak yasanın ihlali, yani "suç" sayılacaktır. Bu tür kararlar almaya hazırlanan başka ülkelerin parlamentoları da bunu "emsal" göstereceklerdir. Kısacası Türkiye bu alanda daha çok sıkıntı çekecektir...
* * *
BU duruma gelinmesinde Türkiye'nin de zaafı ve kabahati olduğu açık.
Açıkçası Ankara gerekeni zamanında ve yerinde yapmadı.
Lobi yapmak üzere Fransa'ya gönderilen parlamenterlerden Bülent Akarcalı dert yanıyor: "Böyle heyetler çok önce Fransa'ya ve diğer ülkelere gitmeli idi. Çeşitli kurumlarımız harekete geçmeli idi. Galatasaray gibi üniversitelerimiz devreye girmeli idi. İşadamlarımız, tarihçilerimiz kolları sıvamalı idi... Hükümet de ABD için yaptığı gibi, Fransa için de enerjik girişimlerde bulunmalı idi. ...Bu vurdumduymazlık ve içe kapanıklık bizi maalesef bu sonuca götürdü"...
Akarcalı'nın belirttiği gibi Türkiye'nin gündemi "beyazlar, maviler, morlar" gibi konularla dolup taşarsa, bu tür olumsuzluklar hep tekrarlanacaktır.
Şimdi hükümet bu hafta Fransa'nın kararı karşısında nasıl tepki göstereceğini kararlaştırmak zorunda kalacaktır. Bu konuda çeşitli yaptırımları içeren bir "katalog" var. Türkiye birtakım ekonomik önlemler alabilir, Fransız firmalarını ihalelerden dışlayabilir, ithalatı kısabilir... Büyükelçiyi bir süre için geri çekebilir...
Ancak her önlemin karşı önlem getirebileceğini veya Türkiye'yi zarara sokacak ters tepkilere yol açabileceğini düşünmek gerek. Bir Türk yetkilisinin deyişi ile "bu ince sırat köprüsünde atılacak adımları iyi hesaplamazsak, Fransız Meclisi'nin kararından çok daha tehlikeli durumlarla karşılaşabiliriz"...