BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un bu hafta açıkladığı 10 sayfalık Kıbrıs Raporu geçmiş için bir “başarısızlık öyküsü”, gelecek için de bir “belirsizlik tablosu” ortaya koyuyor.
Bu çerçevede raporda iki tarafa verilen mesajı da şöyle özetleyebiliriz: “Ocak ayı sonunda Cenevre’de yapılacak üçlü toplantıya kadar elinizi çabuk tutun ve adada yapacağınız hızlandırılmış görüşmelerde, 6 madde üzerinde de pratik bir plan hazırlayın. Aksi halde bu iş biter.”
Genel sekreterin bu net çağrısı ve uyarısı neyi değiştirecek? Gerçekten taraflar bu kez bir uzlaşma zemini oluşturup Cenevre’ye somut bir taslak götürebilecek mi? Bu olmazsa Ban Ki-moon ne yapacak? O takdirde BM’nin “Kıbrıs misyonu” gerçekten bitecek mi?
Bu sorulara geçmeden önce, önümüzdeki salı günü BM Güvenlik Konseyi’nde ele alınacak olan bu raporun içerdiği (ve bizim gazetelerde pek yer almayan) bazı önemli noktaları belirtelim:
Ban Ki-moon, Kıbrıs meselesinin 47 yıldır çeşitli şekillerde görüşülmekte olduğunu, şimdiye kadar 5 genel sekreterin bu sorunla meşgul olduğunu hatırlatıyor, şimdiki müzakere sürecinin ise 2.5 yıldır devam ettiğini ve bu arada tam 88 toplantının yapıldığını belirtiyor. Bu ilginç istatistiki bilgiden sonra genel sekreter, sonuca bakarak “sırf görüşmek için görüşmek verimli olmuyor” diyor. Yani bunca toplantıdan sonra, hâlâ bir sonuca varılmadığını anlatmaya çalışıyor.
Ne zamana kadar?
2010’un Kıbrıs için bir “çözüm yılı” olacağı beklentisinin gerçekleşmediğini anımsatan Ban Ki-moon, bu başarısızlığın sorumluluğunu kimseye yüklememeye özen göstermekle beraber, artık “fırsat penceresinin kapanmakta olduğu” hissini taşıdığını açıklıyor ve çok önemli bir görüş ifade ediyor: Müzakereler ucu açık bir süreç değil. Anlaşma olmazsa, süreç askıda kalabilir. Bunun anlamı: Görüşmeler bu şekilde ilanihaye devam edemez... Yani, artık bu müzakereleri bir zaman çerçevesi içinde düşünmek gerek...
Bu aslında Türk tarafının istediği, Hristofyas’ın ise başından beri karşı çıktığı bir nokta. Gerçi Ban Ki-moon da açık-seçik bir takvim ortaya koymuyor. Ama önümüzdeki ayların bir nevi ajandasını belirliyor...
Şöyle ki: Şu andan itibaren ocak sonuna kadar -yani iki ay içinde- “hızlandırılmış” ikili müzakereler... Ocak sonunda Cenevre’de üçlü buluşma... Sonra? Eğer ortak bir uzlaşma zemini bulunur ve ona göre bir plan hazırlanırsa, 2011’in ilk çeyreğinde, yani mart ayına kadar yoğun çalışmalar...
Neden ilk çeyrek? Çünkü raporda belirtildiği gibi, mayısta Güney Kıbrıs’ta, haziranda da Türkiye’de seçimler olacak. Eğer 2011’in ilk 2-3 ayında uzlaşma sağlanamazsa, sürece seçimler nedeniyle uzun bir ara vermek gerekir. Siyasi ortamın belirsizliği yüzünden süreç orada noktalanabilir. Ban Ki-moon, bu yüzden, sürecin “ölümcül” bir sonuca doğru gitmesinden korktuğunu açıkça belirtiyor.
Rapor bu nedenle son söz olarak liderleri siyasi kararlılık ve cesaret göstermeye çağırıyor ve onlara “Kıbrıs’ın kaderi artık sizin elinizde” mesajını veriyor...
Yeni bir başlangıç
Doğrusunu söylemek gerekirse, BM’nin bu raporu, olup bitenlerin objektif bir fotoğrafını çekiyor ve aynı zamanda hızla yapılması gereken işlerin bir yol haritasını çiziyor.
Peki, bunlar olmazsa, ne olur? Genel sekreter Güvenlik Konseyi’ne gidip “artık BM’nin yapacağı bir şey kalmadı, bu misyonu sonlandırıyoruz” mu der? Yoksa gene büyük devletlerin baskısıyla bu işi bir süre askıda tutup, ileride yeni bir fırsatın çıkmasını mı bekler?
Orası pek belli değil. Ama iş zamana bırakılırsa, herhalde KKTC bu zamanı kendi varlığını pekiştirmek için kullanmaya çalışacaktır. Bu da farklı, ama oldukça çetin yeni bir dönemin başlangıcı olur...