Gerçekten 25 AB ülkesinden 732 milletvekilinin oluşturduğu Avrupa Parlamentosu'nun (AP) aldığı kararlar, tavsiye niteliğindedir.Ama AP'nin belirli konularda ortaya koyduğu tavır, AB'nin esas karar ve uygulama mekanizmaları üzerinde de etkilidir. Diğer bir deyişle, AB Komisyonu ve AB Bakanlar Konseyi, parlamenterlerin aldığı kararları bir ölçüde dikkate almak zorunluğunu duyarlar.Bu bakımdan, AP'nin dünkü kararlarını -bağlayıcı değillerse bile- ciddiye almakta yarar vardır.* * *BU kararlar arasında Türkiye'yi rahatsız edecek veya tersine hoşa gidecek unsurlar var. Örneğin KKTC'nin izolasyonuna son verilmesi çağrısı cesaret verici bir gelişme. Aynı şekilde "imtiyazlı ortaklık" tezinin kabul görmemesi de sevindirici...Buna karşılık AP'nin kabul ettiği olumsuz önergeler de var. Örneğin "karşı deklarasyon"da yer alan Kıbrıs'ın tanınması ve Türk limanlarının açılması istemi AP tarafından da benimsendi. Bir de asıl Ermeni meselesi ile ilgili bir karar var ki, konuyu Türkiye'nin AB üyeliğine bağlıyor.* * *ASLINDA Avrupalı parlamenterlerin Kıbrıs, Ermeni gibi meselelerle ilgili görüşleri, Avrupa'daki genel trend doğrultusundadır. Bu neden öyledir?Bunun çeşitli nedenleri var: Bir kısım parlamenter kendi kamuoyları ile ilgili siyasal hesaplar peşinde. Bir kısmı, önyargılı. Bir kısmı bilgisiz. Bir kısmı "karşı taraf"ın lobi ve propaganda faaliyetinin etkisinde. Bir kısmı da kendi partilerinin ideolojik çizgisinde...Dolayısı ile Türkiye'ye karşı olumsuz tavır alan parlamenterleri topyekûn "Türk düşmanı" saymak veya bunun nedenini sadece Türkiye'nin "tanıtma ve bilgilendirme konusundaki yetersizliğine" bağlamak, işi basite indirgemek olur. Türkiye'nin sık sık AP ve benzeri uluslararası platformlarda neden böyle zor durumlara düştüğünü ve Türkiye'nin nerede hata yaptığını iyi incelemek gerek. Bu forumlarda alınan kararlar bağlayıcı olmasalar bile... AVRUPA Parlamentosu'nun dün kabul ettiği Türkiye ile ilgili karar sureti için, -daha önce AB'nin "karşı deklarasyonu" için olduğu gibi,- "bunun hukuki ve bağlayıcı bir yanı yok" denilebilir. AB hayhuyu içinde Irak'ı unuttuk adeta! Gerçi komşu ülkede ardı arkası kesilmeyen şiddet eylemleri "rutin" hale geldi; ama "siyasi giriş"te ufukları karartıyor doğrusu...Geçen ağustosta ilan edilen Anayasa, 15 Ekim'de halkoyuna sunuluyor. Irak hükümetinin -ve Bush yönetiminin- umudu, bunun Irak ulusunun çeşitli kesimleri tarafından onaylanacağı ve böylece Irak'ın yeni bir demokratik yapıya kavuşacağıdır. Bu bir "hüsnü kuruntu" mu?Dün Irak'tan dönüş yolunda Türkiye'ye uğrayan "Uluslararası Kriz Grubu" (ICG) Ortadoğu Direktörü Joseph Hiltermann ile konuşurken, bir kez daha işlerin hiç de Washington'da (veya Bağdat'ta) planlandığı veya sanıldığı gibi gitmediğini fark ettik. Irak'taki gelişmeleri çok yakından izleyen Hiltermann'a göre, bu Anayasa -ABD'nin yeni bir girişimi ile- Şiiler, Kürtler ve Sünniler arasında konsensus sağlayacak biçimde düzeltilmezse, iç savaş ve hatta parçalanma tehlikesini ortadan kaldıramayacaktır.Hiltermann'a göre, Kuzey Irak'ta (Şii çoğunluklu Güney'de olduğu gibi) Anayasa'ya "evet" çıkacaktır. Ama onun deyişiyle "Kürt halkının isteği ve amacı, Irak'ın bir parçası değil, bağımsız olmaktır"...Bu Anayasa, bir iç savaşı ve bölünmeyi önleyecek mi, yoksa hızlandıracak mı? ICG'nin yayımladığı rapora göre, Anayasa referanduma kadar düzelmezse, "Irak büyük olasılıkla bir iç savaşa sürüklenecek ve parçalanacaktır"... İşte ciddiye alınması gereken bir uyarı daha... skohen@milliyet.com.tr Irak'a dikkat!