Kıbrıs'la ilgili toplantılar öncesinde, garip bir rastlantı eseri, çoğu zaman bir pürüz çıkar. KKTC Başkanı Rauf Denktaş bu yüzden görüşmelere katılıp katılmama konusunda tereddüt eder, hatta bazen katılmama eğilimini gösterir. Sonunda, daha sakin bir kafa ile yapılan değerlendirmelerin ve Ankara ile istişarelerin ardından, toplantıya gitmeye karar verir...
Bu eski senaryo, bugün Cenevre'de başlayacak olan "dolaylı görüşmelerin üçüncü turu" öncesinde de tekrarlandı. BM Güvenlik Konseyi'nin, Barış Gücü'nün görev süresinin uzatılması kararına bu kez KKTC'nin de mutabakatını almayı öngören bir ibare koymaması, Denktaş'ı çileden çıkardı. Rum tarafının baskısı sonucu BM'nin sergilediği bu tavır değişikliğine karşı, bir ara Denktaş Cenevre'ye gitmemeyi de düşündü. Neyse ki, KKTC lideri sonunda "görüşmelerden kaçan taraf" olarak gözükmemek için, Cenevre randevusuna gitmeye razı oldu. Ancak BM'ye de, Barış Gücü'nün Türk kesimindeki hareketlerini kısıtlayan bazı tedbirler almak suretiyle, karşılık vermeyi de ihmal etmedi...
Şimdi Cenevre'deki görüşmeler, bu yeni sürtüşmenin gölgesinde başlıyor...* * *
KIBRIS dolaylı görüşmelerinin üçüncü perdesi açılırken herhalde "Barış Gücü krizi" öncelikle gündeme gelecek.
BM, Barış Gücü'ne birtakım kısıtlamalar empoze edilmesinden çok rahatsız. Genel Sekreter Kofi Annan ile Denktaş arasındaki ilk temaslarda bu sorunun ele alınacağı muhakkak.
Türk tarafının uygulamaya koyduğu önlemler karşısında köşeye sıkışan BM'nin bu krizi çözmek için nasıl bir formül bulacağı, merak konusu.Bu uyuşmazlık, "bir bu eksikti" dedirtecek bir sorun daha yaratmış bulunuyor.
Üçüncü tur görüşmeler için zaten (bu pürüz ortaya çıkmadan önce de) fazla bir umut beslenmiyordu. Cenevre toplantısı öncesi yapılan temaslar, tarafların aynı pozisyonları ısrarla koruduğunu ve çözümü kolaylaştıracak yeni fikirler geliştirmediklerini yeterince ortaya koydu. Nitekim Denktaş ve Klerides gibi, araya giren BM, ABD ve diğer diplomatların "bu turdan da bir şey çıkmaz" dedirten ifadeler kullandığı görüldü.
* * *
AMA gene de diplomasiden umut kesilmez.Temel görüşmelerde bir değişiklik olmadığı her hali ile belli. Denktaş eşit egemenlik ve bu statünün peşinen kabul edilmesi üzerinde ısrarlı. Klerides'in buna kesin muhalefeti ve tek egemenlik üzerindeki ısrarı devam ediyor.
Ne var ki, bu tür müzakerelerde bazen tarafların alerji duyduğu terimler, isimler bir yana bırakılıp, içerik ve işleyiş ile ilgili ayrıntılara inildiğinde, ortak zemine ulaşacak bir yol bulunabiliyor.Şimdi Cenevre'de de böyle bir yöntem ile, örneğin anayasal düzenden toprağa, ambargodan Maraş'a kadar, sorunun çeşitli unsurları üzerinde "yaratıcı" görüşler ortaya atılırsa, belki de bir çıkar yol bulunabilir. En azından böyle bir yaklaşım, görüşmelerin "dolaylı"dan "yüz yüze" aşamasına geçmesini sağlayabilir. Yabancı diplomatların da umudu budur zaten...
* * *
ANALİSTLERE göre Kıbrıs'ta yıllardan beri bir çözüme ulaşılamamasının başlıca nedeni, iki tarafın, çözüm olmadan da varlıklarını yürütebildiklerine göre, "alma - verme" esprisi ile uzlaşma kararlılığını göstermemeleridir.
Peki bugün böyle bir kararlılık var mı?Doğrusu bu noktaya gelinip gelinmediği henüz belli değil.
Belki Cenevre'deki görüşmeler bunun bir işaretini verir...
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr