Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugün de Kıbrıs sorununun çok tartışılan başka yönlerine bakalım.Bunlardan biri, Kıbrıs Rum tarafının - ve de Yunanistanın - gerçekten 1 Mayısa kadar bir çözüm isteyip istemediğidir.Bizde yaygın kanı, Kıbrıs Rumlarının mayısta mutlaka ABye girecekleri için, taviz vermelerini gerektirecek bir çözüme hiç ihtiyaç duymadıklarıdır. Bu görüşe göre, Papadopulos yönetimi, bu nedenle zaman kazanmak istiyor ve müzakere sürecini de yokuşa sürmeye uğraşıyor.İlk bakışta makul görünen bir görüş bu. Ama aslında Kıbrısta Rum tarafının da o kadar rahat olmadığı ve mayıstan sonra "çözümsüzlük" halinin kendileri için tehlikelerle dolu olduğu da bir gerçek...***FARZ edelim ki 1 Mayısa kadar çözüm olmadı. Evet, o tarihte Kıbrıs Rum kesimi, "Kıbrıs Cumhuriyeti" adı altında AB üyesi olacak. Rumlar o tarihten itibaren AB üyeliğinin tüm avantajlarına da kavuşacak. Bu havada bazı Rumlar "biz kazandık, Türkler kaybetti" diyebilecek...Tabii ki Kıbrıs Türklerinin (ve Türkiyenin) kayıpları olacak. Ama Kıbrıs Rumlarının (ve Yunanistanın) da kayıpları olacak. Nitekim o tarihten itibaren "Yeşil Hat", daimi bir sınıra dönüşecek... Güney ile Kuzeyin birleşmesi hayal olacak, Kıbrıs Rumlarının (belirli sayılarda da olsa) eski yerlerine dönmeleri veya tazminat talep etmeleri mümkün olmayacak... İki kesim arasında huzursuzluk, hatta gerginlikler yaşanacak... Rumlar kuzeyde karşılarında Türk askerini görecek... AB ve ABD, çözümsüzlüğün sorumluluğunun Rumlara ait olduğunu tespit ederlerse, Papadopulos yönetimi, diplomatik platformda ciddi sıkıntılarla karşılaşacak...Yunanistan için bunlara başka olumsuzluklar da ekleniyor: Türk - Yunan ilişkilerinin bozulması ve Ege sorunlarının çözümünün daha zorlaşması gibi...Görüldüğü gibi, çözüm olmadığı takdirde Rum tarafının 1 Mayısta "Oh biz ABye girdik, istediğimiz oldu. Şimdi Türkler dertlerine yansın" diyecek halleri yok.Eğer Kıbrıs Rum liderliği bunun bilincinde ise, çözümsüzlüğün onlar için de yaratacağı sıkıntıları düşünerek, mutlaka uzlaşma yolunu seçmelidir.***MERAK yaratan bir başka konu da, ABDnin birdenbire çözüm için neden bu kadar aktif biçimde devreye girdiğidir.Aslında Bush yönetimi Kıbrıs ile pek ilgilenmiyordu. Onun başka öncelikleri, Washingtonda bu meseleyi adeta unutturmuştu. Son zamanlarda yönetimin tavrı değişti. ABD de mayısa kadar mutlaka çözüm sağlanması için, yoğun çaba harcamaya başladı.Nedeni açık: Ortadoğudan Kafkasyaya, Doğu Akdenizden Balkanlara kadar geniş bir bölgede nüfuzunu pekiştirmeye çalışan Washington, bu stratejisi çerçevesinde, Kıbrıs meselesinin de hallini zaruri görüyor. Diğer bir deyişle Kıbrısın bir istikrarsızlık ve gerginlik kaynağı olmasını istemiyor. ABD ayrıca Türkiyenin AB ile bütünleşmesini savunurken bunun Kıbrıs engeline takılması halinde Ankaranın dış politikasında bir rota değişikliği yapmasından kaygı duyuyor.Ne ilginçtir ki, bugün ABDnin Kıbrıs politikası, ABnin ve BMnin de tutumu doğrultusunda... Bu uluslararası konsensüsü görmezlikten gelmek mümkün mü? skohen@milliyet.com.tr NEW Yorktaki Kıbrıs zirvesinin ikinci raundu da (birincisi gibi) saat farkı nedeni ile gece yarısına sarktığı için, bunun sonucunu ancak yarın yorumlayabileceğiz.