BUGÜN 85. yıldönümünü kutladığımız cumhuriyetin, daha kuruluş yıllarında, en büyük başarısı dış politika alanında olmuştur.
Bu başarı, büyük Atatürk’ün modern Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde izleyeceği yol konusunda ortaya koyduğu temel ilkeler ve hedefler sayesinde mümkün olmuştur.
Bu parametreler yıllar boyunca Türkiye’nin dış politikada bir nevi pusulası ve yol haritası işlevini görmüştür.
Günümüzde de Türk diplomasisine ilham ve yön veren bu belli başlı kriterleri şöyle özetleyebiliriz:
BARIŞ YOLU
Atatürk’ün slogan haline gelen “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü, cumhuriyet Türkiye’sinin temel dış politika hedefi oldu. Dağılmış bir imparatorluğun, Kurtuluş Savaşı’nda yıkılmış bir ülkenin toprakları üzerinde kurulan modern devletin toparlanması, kalkınması ve güvenliğini sağlaması için, gerçekten içte ve dışta barışa ihtiyacı vardı.
Kurtuluş Savaşı’nın sona ermesinden hemen sonra barışçı bir politika izlemesi, o zaman dünyayı şaşırtmıştı. Türkler, ülkelerini işgal eden emperyal güçleri savaşta yendikten sonra, onlarla barış içinde yaşamak istiyor ve kendilerine dostluk elini uzatıyordu...
O dönemde bu politika sayesinde eski düşmanlar (Batılılar ve Yunanlılar) yeni dostlar hatta, müttefikler oldu. Türkiye, cumhuriyetin ilk yıllarında onlarla anlaşmalar imzaladı, sıkı işbirliği kurdu. Böylece komşu veya daha uzak, bütün ülkelerle bir dostluk dönemi başladı...
Daha sonraki yıllarda da bu politika titizlikle korundu. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan uzak durdu, Soğuk Savaş döneminde de Batı ittifakı içinde yer alarak kendi güvenliğini korudu.
GERÇEKÇİ TAVIR
Kurtuluş savaşının ardından, özellikle Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı tanındıktan sonra, Türkiye Milli Misak politikasını ilan etti; yani başka toprak talebinde bulunmadı (örneğin Musul’dan vazgeçti), 1930’larda başka ülkelerin yaptığı gibi yayılmacı emeller taşımadı, maceracı davranmadı, nerede duracağını bildi... Bu, cumhuriyetin dış politikasındaki temel prensiplerden biri olarak kaldı.
Bu bağlamda, Türk diplomasisi daha baştan, anlaşmazlıkların çözümü için, müzakere ve diyalog yöntemini benimsedi. (Atatürk zamanında Hatay’ın alınması bu şekilde mümkün oldu).
Gene bu çerçeve içinde uygulanan bir başka kıstas da meşruiyet’tir. Türkiye uluslararası meşruiyeti olmayan hareketlere başvurmamaya özen gösterdi. (Kıbrıs harekâtında dahi buna dikkat edildi ve üçlü garanti anlaşması esas alındı).
BATI’YA AÇIK
Atatürk’ün “muasır medeniyet”e ulaşma hedefi, içte ve dış ilişkilerde “Batı’ya açılma”yı da beraberinde getirdi. İçte reformlar (inkılaplar) Batı’dan esinlenerek gerçekleştirildi. Dışta da öncelik Batı ülkeleriyle yakınlaşmaya verildi.
Bu, daha sonraki dönemlerde de -günümüze dek- başlıca seçenek olarak kaldı.
DENGE POLİTİKASI
Cumhuriyetin ilk yıllarında bir yandan Batılı ülkelerle, diğer yandan da Rusya ile sıkı bağlar kuruldu. Bu denge politikasının kapsamı, Balkanlar’la, Kafkasya (ve Afganistan) ile yapılan anlaşmalarla daha da genişletildi.
Türk diplomasisi denge sağlama yeteneğini özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda gösterdi. Son zamanlarda bu çerçevede “çok boyutlu dış politika” anlayışını da benimsedi.
ÖZETLE, cumhuriyetle birlikte ortaya atılan Türk dış politikasının temel ilkeleri ve hedefleri, bazen zorlayıcı dış şartlar nedeniyle aksamalara veya sapmalara yol açmış olsa da günümüze dek değerini ve geçerliliğini koruyabildi.