Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



YENİ Kıbrıs müzakere sürecinin BM kontrolündeki eski Lefkoşa Uluslararası Havaalanı'nda başlaması ile ilgili görüntüler, bizi 27 yıl öncesine götürdü.
Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra devre dışı kalan bu modern havaalanı 12 Şubat 1977'de ilk kez, "tarihi" bir Kıbrıs zirvesine sahne olmuştu.
O zamanki aktörler, Rum Cumhurbaşkanı Makarios, BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim ve Kıbrıs Türk lideri Rauf Denktaş'tı.
Bu toplantı, gerçekten Kıbrıs meselesinde bir dönüm noktası sayılan 4 maddelik Makarios - Denktaş mutabakatı ile sonuçlanmıştı. Bu anlaşma ile Rum tarafı ilk kez Kıbrıs'ta iki kesimli bir federasyonun kurulmasını kabul ediyor ve böylece ilk önemli tavizi veriyordu. Bu anlaşma aynı zamanda, belirli bazı kriterlere göre toprak ayarlamasını da öngörüyordu ki bu da, Türk tarafının bir ödünü olarak kabul ediliyordu...
Ancak bu anlaşmanın daha mürekkebi kurumadan, iki taraf da o 4 maddeyi farklı şekilde yorumluyor ve sonuçta "şeytanın ayrıntıda olduğu" lafı bir kez daha doğrulanıyordu. Nitekim sonra başlayan kapsamlı müzakerelerden hiçbir sonuç çıkmadı ve iki taraf arasındaki uçurum kendini gösterdi...
***
HALEN kendi haline terk edilmiş, BM denetimindeki eski Lefkoşa Havaalanı, yeniden bir zirveye sahne oluyor. Bu kez, aktörler - Denktaş dışında - değişik. Rum kesiminden Tasos Papadopulos, BM'den Alvaro de Soto ve ek olarak AB'den "kolaylaştırıcı gözlemci" Gunter Verheugen...
Şimdi masada kapsamlı Annan planı var. Tabii bu hali ile dahi bu plan, çeyrek yüzyıl önce aynı havaalanındaki görüşmelerden çıkan anlaşmadan çok farklı. Her şeye rağmen bu belgeler mukayese edildiğinde, nereden nereye gelindiği açıkça anlaşılıyor...
***
BÜYÜK umutlar bağlanan yeni müzakere sürecinin dünkü ilk raundu, anlaşılan pek iyi geçmedi... Denktaş'ın gazetecilere içini dökmek ihtiyacını duyarak yaptığı açıklamalar, gerçekten iki taraf arasındaki derin uçurumu gözlerin önüne serdi.
Aslında bunun, meselenin özü ve esasları üzerindeki ilk toplantı olduğunu düşünürsek, böyle görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasına şaşmamak lazım. Unutmayalım ki, parlak geçtiği söylenen New York zirvesinde, usule ilişkin konular tartışılmış, yani "müzakere için müzakere" yapılmıştı.
Şimdi asıl müzakerelerin ilk gününde, tarafların masaya kendi maksimum talepleri ile gelmesi doğal. Günlerdir Türk basını Denktaş'ın "olmazsa olmaz" şartlarını içeren taleplerini, Rum basını da Papadopulos'un da mutlaka kabul ettirmek istediği önerilerini, bütün detayları ile bildiriyordu. İşte dünkü ilk oturumda bu pozisyonlar ortaya kondu. Şimdi bütün mesele, 22 Mart'a kadar sürecek olan müzakerelerde, karşılıklı esneklik gösterilerek bir orta yerde buluşmanın mümkün olup olmayacağıdır.
Evet, ilk gün iyi geçmemiş olabilir. Ama takvime göre daha 31 gün (Türkiye ve Yunanistan'ın da katılımı ile 38 gün) var...
27 yıl önceki zirve ile ilgili Lefkoşa'dan yazdıklarımızın sonundaki şu cümle, bugün için de geçerli: "Fazla umuda kapılmak ne kadar gereksizse, yolun daha başında cesareti kaybetmek de o kadar yersiz..."