Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Geçen hafta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Kıbrıs'la ilgili kararı üzerine yazdığımız "İyi Gitmiyor" başlıklı yazımız üzerine KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, görüşlerini açıklayan bir mektup gönderdi.
Uluslararası mahkemenin yargısına karşı çeşitli demeçleriyle sert tepki gösteren Denktaş, mektubunda "Bu karar 1963'ten bu yana eli kanlı Rum idaresini meşru hükümet olarak tanıyanların el ve görüş birliğinden kaynaklanan, haksızlığı ve adaletsizliği zirveye çıkaran, masada görüşülecek bir şey bırakmayan bir sonuçtur" diyor.
Daha açık bir deyişle, KKTC lideri, bu karardan sonra, Türk tarafının masaya oturmasının söz konusu olmayacağı, görüşmelerin yeniden başlaması olasılığının artık tamamen ortadan kalktığı mesajını açıkça veriyor.
* * *
DENKTAŞ'ın mektubundaki diğer çarpıcı mesaj, son paragraftaki şu cümlelerdir: "Kıbrıs meselesi iyi gitmiyor olabilir. Ancak Rum'un istediği yönde de gitmiyor! Ayrılık perçinleşiyor! Ya iki devlet, ya Rum'un idaresinde azınlık ve 1974 öncesine dönüş ile karşı karşıyayız. 1974 öncesine dönmeyeceğimiz aşikardır!.."
Ayrılığın perçinleştiği ve yıllarca öngörülen çözüm şeklinden uzaklaşıldığı açık. Denktaş bunu Rum tarafı için de olumsuz bir gelişme olarak görüyor ki, biz buna pek katılmıyoruz. Evet; eğer çözüm olmayacaksa ve adanın bölünmesi kalıcı bir nitelik alacaksa, Rum yönetimi artık tüm Kıbrıs adına konuşmayacak, Kuzey'i kaybedecek. Yani Güney kesiminde sıkışıp ufalacak.
Ama ufalması ona ne kaybettirecek? Belki bazı eski Rum göçmenlerinin Kuzey'e dönme veya mal - mülk talebinde bulunma olanağını... Buna karşılık, Rumlar gene Kıbrıs devleti olarak uluslararası camiada yerlerini alacaklar, yüksek yaşam standartlarını sürdürebilecekler, dünya ile siyasal ve ekonomik bağlarını geliştirecekler ve bu arada büyük ihtimal ile AB'ye de girecekler.
Son gelişmeler hep bu yönde. Dolayısı ile durumun Rum tarafı için iyi gitmediği söylenemez...
* * *
ŞİMDİKİ politikalarla sorunun varacağı nokta, "ayrılığın perçinleşmesi" ve Denktaş'ın mektubundaki ifadesi ile "doğal sonuç olarak iki devletin kalıcılığı" olabilir.
Bütün mesele KKTC'nin ayrı bir devlet olarak varlığını nasıl sürdüreceğidir. Bunun ancak Türkiye ile tamamen "entegre" olması sayesinde mümkün olacağı kanısı hakimdir. Böyle bir bütünleşme eğer "ilhak" noktasına getirilmeyecekse, KKTC'nin "bağımsız devlet" olarak varlığını nasıl dünyaya kabul ettireceğini, objektif bir değerlendirmeye tabi tutmak lazım. Bu değerlendirmede tabii Kıbrıs Türk'ünün beklentileri ve eğilimleri de (artı - eksi hesabını da iyi yaparak) dikkate alınmalıdır. Özellikle Güney'in AB'ye girmesinin sadece adada doğabilecek sonuçlar açısından değil, Türkiye'nin AB ile ilişkileri ve Ankara'nın dış politika öncelikleri ve hedefleri bakımından da muhasebesi gerçekçi bir şekilde yapılmalıdır...
* * *
"İYİ Gitmiyor" başlıklı yazımıza özellikle KKTC'den pek çok okuyucumuzun gönderdiği mektupların, bu yöndeki kaygılarını yansıttığını görüyoruz.
İznini önceden alamadığımız için adını vermeyeceğimiz bir öğretim üyesinin uzun mektubundaki şu cümleler gerçekten dikkate alınmaya değer: "Bizler Türkiye'yi hasretle bekleyen ve mutlu bir 1974 yılı ile yeniden yaşam şansı bulan insanlarız. Rumların yaktıkları, yıktıkları, yok ettikleri belleğimizde yer etmiştir. Ama aramızda şehit çocukları da olan bizler, artık Kıbrıs'ta Türkiye'nin de önünü açacak bir barış istiyoruz... Kıbrıs'a artık farklı bir çerçeveden bakılmaya başlanmasını, konunun basmakalıp sloganlarla değil, Türkiye'nin hayati çıkarları açısından tartışılmasını ve artık kimin neyi, kimin için temsil ettiğinin ve bunda ne derece başarılı olduğunun sorgulanmasını ümit etmekteyim"...