Onu Dr. Henry Kissinger’a benzetenler var. Kimileri onun için “yorulmayan, uyumayan adam” diyor. Birçok yabancı liderlere göre ise o uluslararası sahnede günümüzün en parlayan isimlerinden biri...
Prof. Ahmet Davutoğlu, görevinde henüz birinci yılını dolduran bir Dışişleri Bakanı olarak kendisine böyle sıfatların yakıştırılmasından ne kadar övünse azdır.
Bir akademisyen ve fikir adamı olarak Başbakan’ın dış politika danışmanlığını yapan Davutoğlu, Bakan olarak birtakım isabetli ve cesur hamlelere imzasını atarken ölçülü ve dengeli davranmaya özen göstermiş, başkalarının ateşli söylemlerinin yarattığı sarsıntılar karşısında balans ayarı yapmasını da bilmiştir...
Kısacası Davutoğlu bakanlık koltuğunda birinci yılında başarılı bir sınav vermiş, bu performansı da geniş takdir toplamıştır. Ancak bu tabii bazı konularda hata yapmadığı veya bazen düş kırıklığı yaratmadığı anlamına da gelmiyor.
Yeni kavramlar
Böyle kısa bir yazıda, bir yıllık icraatın bilançosunu çıkarmak çok zor. Ama özetle Davutoğlu’nun getirdiği yeni fikirlerin ve uygulamaların ışığında, şu sonuçları çıkarmamız mümkün:
Komşularla sıfır sorun: Davutoğlu “doktrini”nin temel taşlarından biri sayılan bu prensip, geniş çapta uygulamaya konmuş durumda. Gerçekten Suriye, Iran, Irak (ve bu arada Irak Kürdistan’ı) ile ilişkiler son zamanlarda büyük gelişme kaydetti, Yunanistan’la yakınlaşmada yeni adımlar atıldı, bu arada Ermenistan açılımı da gerçekleşti.
Ne var ki fikir olarak ideal olanı hayata geçirmek her zaman mümkün olmuyor. Ermenistan’la mevcut sorun “sıfırlanamadığı” gibi, (zamanında Bakü’nün desteği önceden tam alınmadığı için) bu kez Azerbaycan’la yeni sorunlar yaratıldı... Aynı şekilde Arap ülkeleriyle “sıfır sorun” politikası yürütürken, bu ülkelerle kavga halinde bulunan İsrail ile ilişkiler gerildi...
Pro-aktif politika: Bu prensipten hareket eden Türk diplomasisi, gerçekten bölgede faal bir rol oynamaya başladı. Ankara Ortadoğu’da, Asya’da ve Balkanlar’da arabuluculuk misyonlarını üstlendi.
Bunlar uzun süreçlerdir tabii. Bazı girişimler devam ediyor, bazıları sonuçsuz kaldı. Ama bu politika sayesinde Türkiye gerçekten bir bölgesel aktör olarak kendisini kabul ettirdi. Gene bu sayede Ankara, ilgili devletlerle daha sıkı işbirliği içine girdi. Sonuçta arabuluculuk Türk diplomasisinin yeni, verimli bir sektörü oldu...
Çok yönlü dış politika: Bu aslında 1980’lerden itibaren uygulanan bir konsept. Davutoğlu bunu hem daha geniş çapta hayata geçirdi, hem de buna “birden fazla eksen” kavramını ekledi.
Bunun temelindeki görüş şu: Dünya konjonktürü artık değişti; güç dengeleri Ortadoğu’ya, Rusya’ya, Asya’ya yayıldı... Öte yandan Türkiye de değişti, ekonomisi güçlendi, dış ilişkilerdeki kapasitesi genişledi... Dolayısıyla Türkiye daha bağımsız, çok yönlü ve hatta çok eksenli bir politika izleyebilir...
Temel ilkeler
Bu konsept bugünkü hükümetin zaman zaman Batı’dan çok Doğu’yla (ve Ortadoğu’yla) yakınlaşmaya önem vermesine ve Batılı yerine İslami kimliğiyle hareket etmesine yol açtığı için, Batı çevrelerinde kaygı yaratmıştır.
Ankara bu iddiaları reddediyor; ancak Davutoğlu da Türkiye’nin artık tek eksene bağlı kalamayacağını belirtiyor.
Gerçek şu ki bugün izlenen dış politika eskisinden farklıdır. Bütün mesele Türkiye’nin iç politikada temel değerlerini olduğu gibi, dış politikada da önceliklerini ve tercihlerini koruyabilmesidir.
Davutoğlu’nun yenilikçi hamlelerini yürütürken, dikkate alması gereken temel bir prensip de budur.