Bugün Lizbon’da yapılacak NATO zirvesi, 61 yıllık ittifakın önümüzdeki dönemde benimseyeceği yeni stratejileri ve üstleneceği rolleri belirleyecek.
Bu zirve aynı zamanda Türkiye’nin NATO ile ilişkilerin geleceğini ve 27 üyeli ittifaktaki yeni sorumluluklarını ve yerini belirleyecek.
Bu bakımdan iki günlük Lizbon zirvesi, NATO’nun olduğu kadar Türkiye ile ittifak arasındaki bağların geleceği bakımından da bir dönüm noktası olacak.
Bu noktaya gelinmesi, Soğuk Savaş’tan sonra dünyada -ve Türkiye’de- çok şeyin değişmesinin bir sonucudur. NATO’nun Soğuk Savaş döneminde düşmanı, hedefi, misyonu apaçık belliydi. Artık o şartlar yok. Varşova Paktı üyelerinin çoğu halen NATO’da yer alıyor. NATO ile Rusya arasında yakın bir işbirliği var.
Ama dünyada değişen şartlara rağmen, özellikle ortaya çıkan farklı tehditler karşısında, NATO’nun varlığına ihtiyaç duyuluyor. Ancak NATO’nun bu ihtiyacı karşılaması, kendisini yenilemesi ve güncelleştirmesi ile mümkündür.
Yeni yol haritası
NATO stratejistleri bir süredir örgütün yeni misyonu ve rolü üzerinde çalışıyor. Bugün Lizbon’da liderlerin görüşeceği yeni “stratejik konsept”, işte bu çalışmanın ürünüdür.
Oybirliğiyle onaylanması beklenen bu belge, NATO’nun yeni yol haritasını oluşturacaktır.
Son haftalarda sözü çok edilen anti-balistik füze savunma sistemi veya daha popüler terimiyle “füze kalkanı”, bu yeni konsept ve tehdit algılaması çerçevesinde zirvede ele alınacak.
Başta bir “Amerikan kreasyonu” olarak ortaya çıkan bu projeyi şimdi NATO sahiplenmiş bulunuyor. Projede Türkiye’ye verilmek istenen rol ve sorumluluk nedeniyle, Türk diplomasisi bunun oluşması aşamasında ön sayfa yer alıyor.
Türkiye’nin bu konuda öne sürdüğü çekinceler ya da karşı öneriler başta NATO’da bir hayli yadırgandı.
Ankara’nın bu pozisyonunu, Batı’dan uzaklaşmasının veya “eksen kayması”nın bir işareti olarak görenler de oldu.
Bunun temelinde yatan sebep, Türkiye’nin de değişmiş olmasıdır. Bugünkü Türkiye, Soğuk savaş döneminin Türkiye’sinden farklıdır. Nasıl ki yeni dünya şartları NATO’da bazı stratejik değişiklikler yapılmasını gerektiriyorsa, bölgesel ve küresel gelişmeler Türkiye’nin de eskisinden farklı politikalar geliştirmesine yol açıyor.
Sonuçta Türkiye, ittifakla işbirliğinde atacağı adımların kendi ulusal çıkarlarına ters düşmemesine de özen gösteriyor.
İnce ayar gerek
Dolayısıyla Ankara, füze kalkanı projesi çerçevesinde kendisine verilmek istenen rol ve sorumluluklara hemen “otomatik” onayını vermekten çekinmiştir. Bu sorumlulukları alabilmek için de bazı şartlar ileri sürmüştür. Örneğin, tehdit kaynağı olarak (İran düşünülerek) hiçbir ülke isminin zikredilmemesini istemiştir. Şimdi bu şartın kabul edildiği anlaşılıyor. Yani bunun Lizbon’da tartışılmasına artık gerek yok. Ama bu savunma sisteminin Türkiye’nin çeşitli bölgelerini kapsaması şartı var. Bir de, Türkiye’nin karar ve kontrol mekanizmasında eşit ağırlıkta yer alması şartı...
NATO yetkililerine göre, bu ve buna benzer “teknik” şartlar, füze kalkanı projesinin Lizbon’da onaylanmasından sonra tartışılabilir. Ama ittifak için önemli olan bu aşamada projenin genel çerçevesiyle zirvede kabul görmesidir. Aksi halde bu NATO için büyük bir fiyasko olur.
Türkiye herhalde bunun bilincindedir. Türk diplomasisinin itirazları veya çekinceleri... Türkiye’nin NATO’ya bağlılığı ve ittifak içindeki yeri ve rolü hakkında -dışarda ve içerde- şüphe yaratmamalıdır.
Bu nedenle Ankara, dış ilişkilerindeki yeni açılımlarıyla, müttefikleriyle eski bağları arasında, bu ikincisine önceliği göz ardı etmeden, bir “ince ayar” yapmak durumundadır.