HİNDİSTAN "dünyanın en kalabalık demokrasisi" olarak tanımlanır. Dünya'nın en kalabalık ülkesi (1 milyar 200 milyon) Çindir; ama rejimi demokratik olarak kabul edilmiyor. Nüfusu nerede ise bir milyarı bulacak olan Hindistan'ın özelliği, bağımsız bir devlet olarak kurulduğu 1947'den itibaren - yani 51 yıldanberi - çoğulcu demokratik düzenini sürdürebilmesidir.
Bu nasıl oluyor? Bağımsızlıktan önce, bugünkü Pakistan ve Bangladeş de, Hint Yarımadası'nda İngiliz yönetiminde aynı koşullar altında yaşamışlardı. Asya'nın güneyinde (ta Malezya'ya, Endonezya'ya kadar) birçok ülke bağımsızlığa kavuştuğunda, kolonyal ülkelerden, çok partili demokratik sistemi miras almışlardı. Ama onlar bu düzeni pek yaşatamadılar. Hindistan ise pekala yaşatabildi.
Oysa Hindistan'ın yapısı, deyim yerinde ise, "demokrasi kitabı"na pek uygun değil. Teoride, demokrasi için mutlaka gerekli sayılan temel şartlar Hindistan'da yok. Hint toplumu çok kompleks: Her ırktan, her dinden insan var. Bölgeler arasında derin farklar var. Gelişmiş bir orta sınıf yok. Okuma - yazma bilmeyenlerin sayısı çok yüksek. Ülkenin sosyal ve ekonomik sorunları pekçok...
O halde, "Hint demokrasisi"nin başarısının sırrı nedir?
* * *
YENİ Delhi'de yaptığımız temasların ışığında, bu sonucu sağlayan başlıca faktörleri şöyle özetleyebiliriz:
* Hint toplumunun kültüründe ve yaşamında, demokrasinin temel şartlarından biri olan hoşgörü hakim. Cumhurbaşkanı Narayanan, söyleşimiz sırasında şöyle dedi: "Çoğulculuk Hindistan'da eski, yerleşmiş bir gelenektir. Çünkü Hint toplumu, çeşitli ırklardan ve dinlerden oluşmuştur. Bu gelenek ve zihniyet İngiliz yönetiminde de güçlenmiştir. Hintliler, İngiliz demokrasi modelini kolayca kendi kültürleri ile bağdaştırmıştır"...
* Gene Narayanan'ın belirttiği gibi, "yerel yönetim sistemi, ta Budist döneminde vardı." Yönetime halk katılıyordu. Bunu Senato Başkan Yardımcısı ve Kongre Partisi'nin önde gelen simalarından Bayan Najma Heptulla bize şöyle anlattı: "Demokrasi orta çağda bile, Hint köylerinde yerleşmişti. Burada "Pençayid" adı altında 5 yaşlı kişiden oluşan kurullar, köyü yönetirdi. Bu bir Hindu kültürü idi ve bugün demokrasi dediğimiz sistemin, yerel düzeyde, temelini oluşturuyordu"...
* Hindistan'ın bağımsız devlet olarak kurulması ve buna yönelik mücadele, şiddetten uzak, barışçı yollardan gerçekleşmiştir. Gandi, savaşını ünlü "pasif direnişi" ile kazanmıştır. Gerek Gandi, gerekse onun yerine geçen Nehru, daha bağımsızlıktan önce, ülkenin yönetim şeklini özgürlükçü, çoğulcu sistem olarak planlamışlardı. Bayan Heptulla'nın belirttiği gibi, bunda Kongre Partisi'nin büyük rolü olmuştur. Hindistan Ulusal Kongresi, daha 1920'lerde "demokratik ve laik" bir rejimi hedeflemişti. Bu konuda alınan kararlar, bağımsızlıktan sonra Anayasa'nın bu ilkeleri içerecek tarzda hızla hazırlanmasını sağlamıştır...
* Hindistan'da ordu daha baştan siyasetin dışında kalmış, yönetime hiç karışmamıştır. Bir diplomatın deyişi ile, Hint ordusunda savunma dışında herhangi bir fonksiyonu ve rolü olmadığı fikri iyice yerleşmiştir. Bu yüzden (Pakistan'ın aksine) askeri müdahale hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Hindistan'da Genelkurmay Başkanı da yoktur. Üç kuvvet komutanı doğrudan Cumhurbaşkanı'na bağlıdır...
* Hindistan, kompleks demografik yapısı (bu arada çeşitli dinlerin varlığı) nedeni ile, laikliği de demokrasinin ayrılmaz bir parçası sayıyor. Hindistan'ın (Pakistan gibi) resmi dini yoktur. Devlet bütün dinlere saygılıdır ve bütün dinler geniş bir serbestiye sahiptir. Örneğin Müslüman toplumu kendi okullarına (Üniversite dahil) ve hatta mahkemelerine sahip olabiliyor. Tesettür - yaygın olmamakla beraber - mesele yapılmıyor...
* Hindistan daha kuruluşunda, demokratik yasalar çıkartmış ve uygulamaya koymuştur. Yasama tamamen bağımsızdır. Basın özgürdür. Basın Konseyi Başkanı P. B. Sawant'ın bize belirttiği gibi, şiddeti savunmamak kaydı ile, her görüş ifade edilebilir. Basın için ayrı yasalara da ihtiyaç görülmemiştir...
* * *
HİNDİSTAN'da demokrasinin yaşamasını sağlayan esas etken, halkın da buna olan inancı ve bağlılığıdır.
"Sokaktaki adam", fakir, hatta sefil olabilir. Okumamış, cahil de olabilir. Onun için önemli olan, elbet ki, "ekmek"tir. Ama ekmeği de özgürlüksüz düşünemiyor. Bir tercih yapmak durumuna düşmek de istemiyor.
Kuşkusuz "belki demokrasi olmasaydı, daha çabuk kalkınırdık" diye düşünenler var. Ama çoğunluk bu fikirde değil. Nedenini de bize Başbakan'ın ekonomi danışmanı Dr. Arvind Virmani şöyle ifade etti. "İnsanlar demokrasi olduğu için fakir değil. Yani fukaralığın nedeni özgürlük değil. Fakirliği ortadan kaldırmak, hataları düzeltmek için demokrasiden başka bir düzen düşünülemez"...
Yarın: Nükleer güç
Yazara E-Posta: s.kohen@milliyet.com.tr