Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yorum Aslında iki ülkenin halkı, uzun İngiliz kolonyal yönetimi altında, yan yana veya iç içe yaşamış, dolayısıyla -dinsel ve kültürel farklarına rağmen- aynı yaşam koşullarını paylaşmıştı. Hint yarımadası din esaslarına göre ikiye bölünüp Hindistan ve Pakistan diye iki ayrı devlet ortaya çıktığı zaman, iki tarafın insanları benzer özelliklere ve standartlara sahipti.Bugün, iki komşu devletin siyasal ve ekonomik durumlarında daha ilk bakışta dikkati çeken büyük farklar var. Nüfusu 1.1 milyarı bulan Hindistan demokratik, laik ve istikrarlı bir ülke. Son yıllarda ekonomide ve teknolojide gerçekleştirdiği büyük hamlelerle dünyanın en hızlı gelişen ülkeleri arasına girdi. Hindistan uluslararası platformda da etkin bir aktör durumunda.Pakistan kuruluşundan beri siyasal sancılar çeken, askeri darbelere sahne olan ve günümüzde de radikal İslami akımlar ve şiddet eylemleriyle boğuşan bir ülke. Yıllardan beri siyasal istikrarı sağlayamayan 160 milyon nüfuslu Pakistan, (Hindistan gibi her ne kadar nükleer silah üretebilecek bir teknolojik düzeye erişmişse de), ekonomisini bir türlü toparlayamadı... Bu hafta bağımsız devlet olarak kuruluşlarının 60. yıldönümünü kutlayan Hindistan ve Pakistan, birçok ortak özelliklerine rağmen, birbirleriyle çelişen bir görünüm sergiliyorlar. İki devletin 60. kuruluş yıldönümü, bu çelişkinin nedenlerine eğilmek için bir vesile oluşturuyor.Bu nedenlerin başında yönetim şekli geliyor. "Asian Age" gazetesindeki makalesinde M. J. Akbarın'ın belirttiği gibi, "Aslında iki ülkede yaşayanlar aynı eski Hindistan'ın fertleri. Şimdi onları ayıran tek bir şey var: Demokrasi"...Hindistan bir demokrasi olarak kuruldu ve bu rejimi günümüze kadar sürdürmeyi başardı.Bu gerçekten büyük bir başarı. Çünkü Hindistan'da, teorik olarak demokrasi için zorunlu sayılan koşulların veya kriterlerin birçoğu yok (örneğin, belirli eğitim düzeyi, güçlü orta sınıf gibi). Üstelik Hindistan, çok kültürlü, çok dilli, çok dinli, çok etnik kökenli bir ulus. Ülkede hâlâ kast sistemi de sürüyor. Ama buna rağmen, demokrasiyi (hatta İngiliz geleneklerine uygun şekilde) sürdürebiliyor.Hindistan, Gandhi ve Nehru gibi güçlü liderlerin attığı demokratik, çoğulcu ve laik temelleri sağlam tutmayı bildi.Bu başarısının sırrını çeşitli vesilelerle Hindistan ziyaretlerimizde ve "Hint demokrasisi örneği" üzerindeki seminerlerde incelemek veya tartışmak olanağını bulduk. Vardığımız sonuç, Hintlilerin "sivil, hoşgörülü, uzlaşıcı, katılımcı mizacı"nın demokrasinin yaşamasında büyük payı olduğudur.Laiklik anlayışı (ki anayasasında yer alıyor) Hint demokrasisine ayrı bir güç katıyor. Bir Hintli akademisyen yıllar önce bize şöyle demişti: "Hindistan'da laiklik bu kadar din, dil, ırk sınıf farkını arka plana iten birleştirici bir faktördür"... Sağlam temeller Hindistan'da siyasal istikrarı ve iç barışı (arada bazı sürtüşmeler olsa da) sağlayan işte bu faktördür.Pakistan'da ise, daha kuruluşunda bundan tamamen farklı iki faktör öne çıkmıştır: Birincisi, din'dir. Pakistan İslam temellerine dayalı bir anayasaya sahiptir. Son yıllarda dinci radikalizm yayılmış, medreseler dahi şiddet odakları haline gelmiştir...İkinci faktör, asker'dir. Pakistan'da ordu (Hindistan'ın aksine) politikanın dışında kalmamış, sıkça müdahalelerde bulunmuş veya yönetime el koymuştur. Buna rağmen radikalizm ve şiddet son bulmuş ve de istikrar sağlanmış değil...Bu açıdan Hindistan-Pakistan mukayesesi, düşündürücü sonuçlar ortaya koyuyor... skohen@milliyet.com.tr Negatif etkenler