Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kıbrıs ve Filistin sorunları, pek çok bakımdan birbirlerinden çok farklı meselelerdir. Ancak son gelişmeler, bazı ilginç benzerlikler sergiliyor.
İki anlaşmazlıkta da ciddi tıkanmaya rağmen, görüşmeler yeniden başlıyor. İki meselede de tarafların pozisyonlarında bir değişiklik yok. İkisinde de egemenlik konusu uyuşmazlığın ve açmazın başlıca nedenini oluşturuyor.
Aslında her iki olayda da taraflar - ABD'nin itelemesi ile - masaya otururken, genel bir karamsarlık havası hakim. Ama buna rağmen, bu seferki görüşmelerin çözüm için son fırsat olduğu kanısı ve belki de - beklenmedik bir gelişme ile - mutabakatla sonuçlanabileceği umudu hala var...
* * *
BUGÜN New York'ta dördüncü turu başlayacak olan Kıbrıs görüşmelerinin "formatı" gibi, tartışma temasının temeli de, bundan önceki turlarınkinin aynı. Yani iki lider, Denktaş ve Klerides, bu görüşmeleri BM Genel Sekreteri'nin veya özel temsilcisinin aracılığı ile sürdürüyorlar. (Ortadoğu barış sürecinde ise Barak ve Arafat Camp David'de yüz yüze görüştüler. Yeni müzakere turunda da İsrail ve Filistin yetkilileri aynı masaya oturuyorlar. Zemin oluşursa sonunda iki lider direkt görüşebilecekler).
Kıbrıs "dolaylı" görüşmelerinde iki tarafın birbirine zıt görüşlerinin temelinde, eşitlik ve egemenlik kavramları üzerindeki anlaşmazlıklar yatıyor. Denktaş, esas (yani yüz yüze) müzakerelerden önce Kuzey ve Güney Kıbrıs arasında "eşitliğin" ve KKTC'nin "egemenliği"nin tanınmasını istiyor ve konfederasyon formülünde ısrar ediyor. Klerides ise, buna karşı çıkıyor ve daha önce BM'nin benimsediği ve son zamanlarda araya giren ülkelerin de desteklediği kararların ışığında federal bir sistemi savunuyor.
Şimdi New York'taki yeni görüşme turu, iki tarafın temel pozisyonları arasındaki uçurumu ortadan kaldırabilecek mi? İlk bakışta bu pek şüpheli. Cenevre'den bu yana bu aykırılığı giderecek bir gelişme olmadı.
Ama gene de diplomasiden umut kesilmiyor. Taraflar görüşme sürecinden çekilemiyor. Kim bilir, belki yeni bir formül, bu kez uzlaşma yolunu açıverir...
* * *
ORTADOĞU barış sürecinde de durum bundan pek farklı değil. Camp David'den bu yana Arafat'ın ve Barak'ın pozisyonlarında pek bir değişiklik olmadı. "Aracı" Clinton da son temaslarında bunu açıkça gördü.
Ama buna rağmen, müzakerelerin devamına karar verildi. Hatta bunun için Arafat'ın isteği üzerine, Filistin Konseyi, bağımsızlık ilanı tarihini (yarın olacaktı) erteledi.
Karşılıklı zıt pozisyonlar aynı kaldığına göre, yeni müzakere sürecinden bir şey çıkabilir mi? Bu da ilk bakışta oldukça şüpheli. Ama gene de durum tamamen umutsuz değil.
Bunun çeşitli nedenleri var. İsrail - Filistin anlaşmazlığında (Kıbrıs sorunundan farklı olarak) diyaloğun kesilmesi ve Filistin devletinin ilanı, kanlı çatışmalara yol açabilir. Bunu iki taraf da istemiyor. Bu nedenle görüşmeler, öncelikle barışın korunması için son fırsat sayılıyor.
Bu müzakereler, belki de şu sırada dünyanın en karmaşık sorunu olan Kudüs'ün egemenliği üzerinde düğümleniyor. Bunda da, İngilizcedeki deyimi ile "şeytan ayrıntıdadır." Yani tarihi kentin çeşitli kesimlerinin ve özellikle kutsal yerlerinin sadece kimin kontrolünde değil, aynı zamanda kimin egemenliği altında olacağı gibi "ayrıntılar", taraflar arasında derin bir uçurum oluşturuyor.
Ama - gene Kıbrıs örneğinde olduğu gibi - bu meselede de diplomasiden umut kesilmiyor. Kim bilir, belki yeni bir formül, uzlaşma yolunu açıverir. Şu anda mucize gibi görünse de...




Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr