Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İran ile uluslararası camiayı uzlaştırmak için Türkiye’nin giriştiği son inisiyatifin başarı şansı nedir?
Türk diplomasisi, geçen mayısta imzalanan Tahran Mutabakatı’nın akamete uğramasına ve BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a karşı yaptırımlar uygulama kararını almasına rağmen, üstlendiği rolü sürdürmeye kararlı.
ABD’nin, Türkiye’nin bu işi Güvenlik Konseyi “büyükleri”ne bırakması için yaptığı “telkinler” de, Ankara’yı kendi inisiyatifini sürdürmekten vazgeçirmiş değil.
Nitekim Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun önceki gün İstanbul’da Brezilyalı ve İranlı meslektaşlarıyla yaptığı toplantılar bunun işaretini açıkça verdi.
Bir Türk diplomatının deyişiyle, bu bazı çevrelerde bir “zorlama” olarak görünse de, Ankara bu yolda yürümeye devam etmek “zorunda.” Çünkü Türkiye, İran nükleer krizinde diplomasiden daha iyi bir çözüm şeklinin bulunmadığına inanıyor...
Türkiye’nin bu çabalarını ısrarla sürdürmesi bazı çevrelerin hoşuna gitmese de, Türk yetkililer İstanbul’daki üçlü görüşmelerin “herkesin olumlu kabul edeceği” somut sonuçlar verdiğini belirtiyorlar.
Bu sonuçlardan biri, İran’ın “uranyum takası” konusunda görüşlerini Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na (UAEK) bir mektupla bildirmeye razı olmasıdır. Diğer sonuç da, İran’ın Güvenlik Konseyi’nin beş “büyükleri” ile Almanya’nın oluşturduğu P-5+1 grubu adına AB’nin Dışişleri sorumlusu Barones Ashton ile eylülün ikinci haftasında görüşmeyi kabul etmesidir...

Samimi mi, taktik mi?
Geçen mayısta Güvenlik Konseyi’nin yaptırım kararından sonra, İran’ın Tahran Mutabakatı’nı yırtıp atacağı, hiçbir şekilde yeni bir görüşmeye yanaşmayacağı sanılmıştı.
İran’ın buna rağmen diplomatik sürecin devamını -hele AB’nin daha da sert bazı yaptırımların uygulanmasına karar verdiği bir sırada- kabul etmesi, önemli bir gelişme. Türk yetkililer bunun Ankara’nın yoğun çabaları sayesinde gerçekleştiğini söylüyorlar.
İran hem mektup, hem görüşme konusunda “esnek” davranarak gerçekten uzlaşmayı göze alıyor mu? Diğer bir deyişle “Tahran’ın tavrı samimi mi, taktiksel mi?”
Bunu önümüzdeki haftalarda yapılacak temaslar sırasında anlayabileceğiz. Ancak Türk tarafı, “diplomasiye bir şans verilmesinin” zorunluluğuna işaret ediyor.
Bu arada Türkiye’nin tutumunun daha esnek ve gerçekçi bir şekil aldığını da belirtmek gerek. Türk diplomasisi Tahran Mutabakatı’nın mevcut ortamda hayata geçirilemeyeceğini anlıyor ve onu sadece bir sürecin ilk aşaması olarak görüyor. Nitekim Davutoğlu da, önceki günkü konuşmasında Tahran Mutabakatı’nın “nihai çözüm olmadığını” söyledi ve bu “çerçeve”nin yeni bir anlaşma “zemini” oluşturabileceğini belirtti.

Sopa mı, havuç mu?
Daha açık bir ifadeyle, şimdi Türkiye, İran ile P-5+1’in İran’ın zenginleştirmeye çalıştığı tüm uranyum miktarını kapsayan yeri bir anlaşma sağlanması için diyalog kanallarını açmaya çalışıyor. Bu, formel bir arabuluculuk değil. Davutoğlu “kolaylaştırıcı” rolünden söz ediyor.
Aslında geçenlerde de belirttiğimiz gibi, bu hükümetin kendi inisiyatifi ile üstlendiği “yardımcı bir rol“dür. Açıkçası esas rolü oynayan ABD başta olmak üzere P-5+1 grubudur.
Batılılar İran’ı yaptırımlarla dize getirmeyi umuyor. Yani Tahran’a “sopa”yı gösteriyor... Türkiye ise diplomasiyi zorluyor ve “havuç”u göstermeyi yeğliyor.
Bunlardan hangisinin daha etkili olacağını anlamak için beklemek gerekecek.