Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Korkunç depremden bir yıl sonra, biz de bu köşede - felaket günlerinde yaptığımız gibi - bu olayın uluslararası boyutlarını ele alalım.
Trajik haberin yayılması ile birlikte, dünya, Türk ulusunun acısını paylaştı ve yardım için derhal kollarını sıvadı. Kara gün dostu pek çok ülke, arama - kurtarma operasyonlarına girişmek, özel yetiştirilmiş ekipler, gerekli araç - gereçler ve yardım malzemesi göndermek için adeta yarıştı. Olay uluslararası camiada, Türkiye'ye karşı olağanüstü bir ilgi ve sevgi gösterisine yol açtı. Yabancı medya günlerce deprem felaketinin insani boyutu ile meşgul oldu. Sadece hükümetler değil, sivil toplum örgütleri de felaketzedelerin acılarını dindirmek için yardım elini uzattı...
Dünyanın bu davranışı ve desteği, Türk milletine bu sıkıntılı günlerinde moral verdi. En şüpheci insanlarımız dahi "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" lafının doğru olmadığını, Türkiye'nin gerçekten pek çok dostu olduğunu ve uluslararası topluluğun ona özel bir önem verdiğini belirtmekte gecikmediler.
* * *
FACİANIN ilk günlerinde hüküm süren şaşkınlık, koordinasyon eksikliği, bürokrasinin acizliği ve bir bakanın talihsiz konuşması gibi olaylar dahi, dünyanın yardım kampanyasını ve moral desteğini pek etkilemedi. Buna rağmen pek çok yabancı ülke ve pek çok yabancı gönüllü, Türkiye'nin noksanlarını veya yetersizliklerini telafi etmek için canla başla çalıştı.
Bu arada yabancılar tehlikeli fay hattı üzerindeki Türkiye'nin, böyle bir felakete karşı daha hazırlıklı ve organize olmamasına duydukları şaşkınlığı da dile getirmekten geri kalmadılar. Dış basında bu gerçekler (kent yapılanmasındaki sakatlıklardan, kurtarma ve yardım işlerindeki aksaklıklara kadar) uzun uzun yazıldı.
"Washington Post"ta, Lee Hockstader şu gözlemini ifade ediyordu: "Depremden hemen sonra Türkiye'deki çelişki gözlerin önüne serildi. Halkın tepkisi, Batı demokrasilerinde görülen cinstendi. Ama Üçüncü Dünya'ya özgü özellikleri de, Türkiye'nin henüz gelişmiş değil, ancak gelişme halindeki bir ülke olduğunu ortaya koydu..."
Bugün bu felaketten bir yıl sonra, geçmişteki hataların düzeltilmesi, yetersizliklerin giderilmesi ve bu tür olaylara karşı daha hazırlıklı ve organize olunması yolunda ne kadar mesafe kat edildiği sorulacak olursa, ne yazık ki bunun yanıtı parlak olmayacaktır...
* * *
BÜYÜK depremin dünyada yarattığı ilgi ve sempati, bazı alanlarda Türkiye'nin dış ilişkilerine de yansıdı ve bazı olumlu sonuçlar da yarattı.
Bunun en bariz örneği, Türk - Yunan ilişkilerinde görülen değişikliktir. Gerçi Ankara ile Atina arasında 1999'un başlarından itibaren yeni bir hava esmeye başlamıştı, ama 17 Ağustos depremi, gerçekten ilişkileri olumlu yönden ve kökünden sarstı. Bu vesile ile Ege'de dostluk ve sempati rüzgarları esmeye başladı. Bu rüzgar iki hükümeti daha sıkı temas ve karşılıklı anlayış için ciddi çaba harcamaya itti. Sonunda "deprem diplomasisi" denen yeni strateji ile belirli bir yakınlaşma sağlanabildi...
Diğer bir örnek de, depremin Türkiye - AB ilişkileri üzerindeki dolaylı etkisidir. Gerçekten Avrupalılar - sanki Lüksemburg zirvesindeki "günahları affettirmek" istercesine - Türkiye'ye büyük bir ilgi ve yakınlık gösterdiler. "El Pais" gazetesinin o zaman belirttiği gibi "Avrupa şimdi Ankara'da (AB konusunda) duyulan hoşnutsuzluğu gidermek için bu acı olayı bir fırsat olarak kullanıyor..." Nitekim Helsinki zirvesinin olumlu sonucunda bunun da etkisi oldu.
O zaman bir Türk diplomatının bize dediği gibi "Bu çok üzücü olayın belki de tek sevindirici yanı, Türkiye'nin dünyada daha çok anlayış ve destek görmesidir..."


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr