Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Günün “sıcak haberleri” arasında heyecan yaratmayan dünya olayları gözden kaçıyor. Dikkatlerin örneğin Suriye, Irak, İran, Afganistan -ve son günlerde olduğu gibi Avrupa’daki seçimler- üzerinde odaklandığı bir sırada, medyanın başka diyarlarda olup bitenleri geçiştirmesine şaşmamak lazım.
Aynı şeyi Türk dış politikasındaki gelişmeler için de söyleyebiliriz. Ankara etrafımızda kopan fırtınalarla meşgul iken, basınımız da dış politikadaki diğer gelişmeleri pas geçiyor.
Ama bu “diğer cephelerde” önemli şeyler olmuyor demek değil tabii.
Bugün bu konuda iki örnek vermek istiyorum.
Birincisi Afrika, ikincisi Asya ile ilgili.
* * *
Bu hafta Ankara’da “Türkiye-Afrika Medya Forumu” başlıklı bir konferans düzenlendi. Kırk küsur Afrika ülkesinden gelen 250 medya mensubu ve iletişim uzmanın katılımıyla yapılan bu iki günlük toplantıda Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerindeki gelişmelerin yanı sıra, Türk ve Afrikalı gazeteciler ve medya kuruluşları arasında işbirliği olanakları ele alındı. Sonuç bildirgesinde de bu konuda varılan anlaşmanın genel hatları çizildi.
Aslında bu forum, Türklerle Afrikalıların birbirlerini ne kadar az tanıdığı (veya hiç tanımadığı) gerçeğini ortaya koydu.
Tabii bunda medyanın ilgisizliğinin de payı var.
Bunun başlıca nedeni, yukarıda belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin, öncelikle yakın coğrafyasındaki olaylarla meşgul olması zorunluluğudur. Diğer bir neden de Türkiye’nin Afrika’ya ilgisinin oldukça yeni olmasıdır. Diğer bir deyişle Türkiye Afrika’yı daha yeni keşfediyor.
Nitekim Ankara siyah kıtada şimdi peş peşe büyükelçilikler açıyor... Türk firmaları Afrika piyasalarına yeni açılıyor... Türk hükümeti çeşitli etkinliklerle kamuoyunda Afrika üzerinde ilgi yaratmaya çalışıyor...
Afrikalıların buna verdiği karşılık çok olumlu. Çünkü Türkiye’nin kara Afrika’da kolonyal geçmişi yok; aksine tarihi ve kültürel yakınlık, bir avantaj oluşturuyor.
Ancak Afrika bugün eski kolonyalist devletlerin yanı sıra Çin’den Hindistan’a, İran’dan Rusya’ya kadar pek çok ülkenin “pazar kapma ve nüfuz artırma” yarışına giriştiği bir kıta...
Türk medyasının da (sıcak olaylara rağmen) şimdi Türkiye’nin de katıldığı bu yarışı yakından izlemesi -ve gelişmelerin gerisinde kalmaması- gerek...
* * *
Hafta içinde İstanbul’a gelen üst düzey bir Japon diplomatından, Orta Asya’da olup bitenlerin bir değerlendirmesini dinlemek fırsatını buldum.
Orta Asya da, Afrika gibi, pek çok ülkenin siyasal ve ekonomik etkinlik elde etmek için yarıştığı bir bölge. ABD, Rusya, Çin, G. Kore, Hindistan bunların başında geliyor. Japonya da son zamanlarda çok faal ve başarılı.
Japonya, Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Kırgızistan ile ikili ve çok yanlı ilişkilerini geliştirmek için, 2004’te “Orta Asya+Japonya diyalogu” adlı bir mekanizma kurmuş. Tokyo bu diyalogu kurumlaştırmak suretiyle Orta Asya ülkeleriyle enerjiden ticarete, doğal afetten terörizme, sağlıktan ulaşıma kadar çeşitli alanlarda işbirliğini geliştirmeye çalışıyor.
Japon diplomatından duyduklarım, Japonya’nın bu konudaki açılımının ne kadar ibret verici olduğunu açıkça gösteriyor.
Türkiye, 1990’ların başında Orta Asya’daki Türki devletler bağımsızlığa kavuştuğunda büyük heyecan duymuş, onlarla “kardeşlik” ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda büyük hayaller kurmuştu. Ama açıkçası Ankara o zaman hazırlıksızdı, bu işin sadece “duygusal bağlar”la yürütülebileceği zehabına kapılmış, sonunda da düş kırıklığına uğramıştı.
Neyse ki şimdi bu ilişki konsepti, daha sağlıklı bir zemine oturtulmuş bulunuyor. Ancak açıkçası arada zaman kaybedildi. Bölgedeki “büyük satranç” tahtasında şimdi rakip oyuncu çok...
Bununla beraber bu bölgede de Türkiye avantajlı durumda. Yeter ki gereken ilgi gösterilsin ve gerçekçi davranılsın...