Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen ay bu köşede çıkan “Dış politikada yeni sektör: Arabuluculuk” başlıklı yazımızda, Türkiye’nin bölgesel anlaşmazlıkları halletmek için üstlendiği aracı rolünün dokuz ayrı örneğini saymıştık.
O listenin sonunda, henüz proje aşamasında bulunan bir Balkan inisiyatifine yer vermiştik. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bosna-Hersek ile Sırbistan’ı ve Bosna’daki çeşitli etnik grupları uzlaştırmak için ilk temaslarını başlatıyordu. Amaç, bölgede yeni sürtüşmeleri önleyecek ve barışı kalıcı kılacak olan bir Eylem Planı üzerinde mutabakat sağlamaktı.
Bakanın mekik diplomasisi sonunda bu plan şimdi hayata geçiriliyor. Saraybosna’da toplanan Bosna-Hersek, Sırbistan ve Türkiye dışişleri bakanları, Eylem Planı’na yeşil ışık yaktılar. Buna göre Bosna-Hersek’teki Boşnak, Sırp ve Hırvat grupları sık sık bir araya gelecek, Bosna, Sırbistan ve Hırvatistan arasında daha sıkı bir işbirliği kurulacak ve Bosna’nın NATO ve AB gibi uluslararası örgütlerde yer almasına çalışılacak.

Nasıl karşılıyorlar?
Saraybosna’da gerçekleşen anlaşma, Türk diplomasisinin özellikle Ortadoğu’daki arabuluculuk veya kolaylaştırıcılık girişimlerine bir de Balkanlar boyutunu ekliyor.
Türkiye’nin bu inisiyatifinde başarılı olmasında çeşitli faktörler var: Bunların başında tüm ilgili tarafların Türkiye’ye güven duyması geliyor.
Türkiye’nin her zaman sempati beslediği ve desteklediği Boşnakların böyle bir güven duyması doğal. Ama Belgrad’ın son yıllarda Sırplara karşı net bir tavır alan Türkiye’nin devreye girmesine razı olması ve onunla işbirliği yapması, gerçekten önemli bir gelişmedir. Bu, Ankara’nın Sırbistan’la ilişkilerini geliştirmek için özel çaba harcaması ve arabuluculuğu da iyi niyetle üstlenmesi sayesinde oldu.
Bu bağlamda akla gelen bir soru da, Türkiye’nin Balkanlar’da neden böyle bir role soyunduğudur.
Bunun da çeşitli nedenleri var. Tabii ki, resmi ağızların belirttiği gibi, bölgede barış ve istikrarın kurulması, Türkiye’nin de çıkarınadır. Ancak bunun ötesinde amaç Türkiye’nin bölgesel bir aktör olarak bazı zor rolleri üstlenmek istemesidir.

Neden bu ilgi?
Halen Türk dış politikasını yönlendirenler, Türkiye’nin bulunduğu bölgede düzenin yeniden kurulmasında söz sahibi olmasının, varlığını ve etkinliğini göstermesinin şart olduğuna inanıyorlar. Bu Ortadoğu için olduğu kadar Balkanlar ve Kafkaslar için de söz konusu. Bu bakımdan bölgedeki uyuşmazlıkların giderilmesi, kavga edenlerin uzlaştırılması Türkiye’nin işi, hatta misyonu sayılıyor.
Bu arada Bosna-Hersek meselesinde, son yıllarda çok acı ve sıkıntı çeken Müslüman Boşnaklara milletçe gösterilen ilgi ve sempatinin de Ak Parti hükümetini böyle inisiyatiflerde bulunmaya sevk eden nedenlerden biri olduğunu belirtmek gerek.
Sonuçta bütün bu uzlaştırıcı girişimlerin Türkiye’ye etkinlik ve itibar kazandırdığı açık. Gerçekten Türkiye bu sayede bölgesel bir aktör olarak dışarıda büyük takdir topluyor.
Ya içeride olanlar? Ne yazık ki, Türkiye yabancı ülkeleri bir araya getirmek, uzlaştırmak ve yakınlaştırmak için sergilediği tutumu ve çabayı içeride göstermiyor. Dışarıda barış ve beraberlik için çalışılırken, içeride kutuplaşmaya doğru giden sürtüşmeler ve kavgalar hüküm sürüyor.
Keşke söylemlerinde dahi sertliği uzlaşmaya tercih eden siyasi liderler, Türk diplomasisinin dışarıdaki davranış şeklini içerde de benimseseler...